Erdem Genç
Bu söyleşi Internet üzerinden yapılmıştır. 17 Ocak 2000

Sizi müzisyenlik dışında bilgisayar ve müzik kitaplarında yazar olarak gördük. Göremediğimiz başka cevherleriniz de var mı?

Bu saydıklarınızın günümüzde ne ölçüde cevher olarak kabul edildiklerini bilemiyorum; ancak ilgilendiğim ve hayatımı kazandığım bir diğer konu da üniversitede öğretim görevliliği. Dört yıldır Mimar Sinan Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünde, iki yıldır da Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde bilgisayar destekli tasarım dersleri veriyorum. Bu sene yüküm haftada beş gün ve 25 ders saati. Cevherden mevherden geçtim, soluk alacak zamanım bile kalmıyor bazen. Şimdi bir de bilgisayar ve müzik adlı yeni bir kitap hazırlıyorum. Mevzu çok derin, tahmin edersiniz… Diğer yandan yeni şarkılar, konser çalışmaları… Bir işkoliğin yaşamı zordur.
Bu kadar yoğun olmanın getirdiği zorluklar neler?

Zamansızlık en büyük zorluk. Bazen işadamlarının 30 saatlik gün önerisini haklı bile buluyorum. O zaman da 30 saat az gelecek tabii ve 50 saatlik gün isteyecekler ve bu böyle sürüp gidecek. Üç yüz yıl sonra bugünün bir haftasının bir güne denk geldiğini görmek kahredici olabilirdi. Neyse ki o kadar uzun yaşamak niyetinde değilim. Şimdi keşke başka hiçbir iş yapmak zorunda kalmasam da yalnızca müzikle uğraşsam geyiğine girmek istemiyorum; illa ki bir şeyler çıkardı.
Ne kadar zamandır müzikle uğraşıyorsunuz? Bugüne kadar hangi grup ya da kişilerle çalıştınız?

Yirmi yıldır müzikle iç içeyim. Kendi kurduklarım dışında hiçbir grubun elemanı olmadım. Ancak çok kısa bir dönem de olsa Kramp ile çalmaktan hala gurur duyarım. Onlar çok sevdiğimi arkadaşlarım olmanın ötesinde, çok da iyi müzisyenlerdir. Çeşitli konserler bünyesinde Akın Eldes (Bulutsuzluk Özlemi), Sabih Cangil (RA), Orkun Tunç (Crunch), Şükrü Yüksel (Hardal), Serkan Ayman ve Erdem Tonguç (İstanbul Blues Kumpanyası), ilk aklıma gelenler. Kayıtlarda Nedim Tanyolaç (Kırık Kalpler), İdris Tübcil (Kramp) ve Ali Otyam gibi sağlam müzisyenlerle beraber oldum. Bunun yanında Günaydın Hüzün adlı mini CD’de Catwalk adlı blues grubuyla çaldım. Proje bazında kalmış başka çalışmalarda, çok farklı müzisyenlerle de çalıştım. Unuttuklarım beni bağışlasın ya da bildiği gibi yapsın.
Son albümünüz Yabancılar’a olan ilgi nasıl?

Ticari ilgiden söz ediyorsanız, yani satış rakamlarından, zaten birkaç bin tane basılan ve doğal olarak yeterli tanıtım ve dağıtımı yapılamayan bir albümün patlama yapmasını beklemek en azından budalalık olur. Bunu umanlar hala kaldıysa sözüm onlaradır. Basının olumlu yaklaşımını bir yana bırakırsak, e-mail ile şaşırtıcı derecede olumlu tepkiler geldi. Türkiye’nin pek çok yöresinden gelen bir ilgiydi ve benim için de en önemli olanı buydu. Yanlış bir yolda olmadığımdan bir kez daha emin oldum.
Biraz özeleştiri yapmak gerekirse Yabancılar’daki eksikleriniz ve çok iyi yönleriniz neler?

En önemli eksik: Param çok azdı; artık gerisini saymasam da olur aslında ya neyse… İkincisi Yabancılar, popüler bir albüm değildi. Zor olanın popüler olanı yapmak olduğunu ben de biliyorum, ama amacım o değildi. Bunu bir eksik olarak kabul eder misiniz bilmem… Sürekli birlikte çalışan bir grubun ürünü değildi ki bu ülkemizde müzik yapmaya çalışan pek çok yapı için ciddi bir eksiktir. Albüm bir müzik prodüktörü tarafından ele alınmadı ve ancak müzisyen sezgileriyle oluşturuldu; bir albüm yapmanın yolu asla bu değildir, hele 1900′lerin sonunda hiç değildir. Param çok azdı dedim ya… Yabancıların iyi yönleri ise içten olması, sıradan kalıplara yüz vermemesi, popüler olmak adına işi ucuzlatmaması,Türk dilini ve telaffuzunu elden geldiğince iyi kullanmasıydı. İlk aklıma gelenler bunlar, ben kendi işimle ilgili iyi yönleri saymaktan mahcubiyet duyuyorum inanın.
Biraz Gökalp Baykal Band’dan bahseder misiniz? Yeni haberler var mı?

Band’in çekirdek kadrosuna piyanoda Safa Yalbaz katıldı. Çok yetenekli bir müzisyen. Malumunuz, bas gitarda Cenk Tarhan ilk günden beri görev başında. Aslında hepimiz farklı tür müziklerden hoşlanıyoruz. Cenk gerçek bir hard rock ve heavy metal tutkunu. Safa daha melodik müzikleri seviyor. Ben ise klasik rock and roll ve Türk rock müziği ile protest rock ve punk arasında geziniyorum. İnsan 40 yıl içinde pek çok farklı türden kalıcı esinler edinebiliyor. Bence türlerin hiçbir anlamı yok, müziğini çal ve yürü git; başkaları seni değerlendirsin. Neyse; gruba dönersek, Lead gitar ve davul kadroları zaman zaman değişikliklere uğradı. Şu anda en yakın tarihli konserimize davulda Nedim Tanyolaç ve gitarda Tanju Eren ile hazırlanıyoruz. Sıkı gürültü yapacağız.
Grubun son albümünü biraz yorumlar mısınız?

Sanıyorum, şu anda hazırlıkları süren yeni albümden söz ediyorsunuz. Çekirdek kadromuz ile başladığımız çalışmaları, konser kadrosu ile sürdürüyoruz. Herkesin bir katkısı oluyor ve yeni şarkılarımıza da çok güveniyoruz. Sound olarak sanırım yine1940′lar ile 70′ler arasında gezineceğiz. Müziğin altın yılları… Yine Türkçe, yine balad ve hard sound arasında gezinen bir albüm olacak. Bir yığın da sürpriz. Çok sayıda şarkı hazırladık, albümden arta kalanlarla bakarsınız bir albüm daha çıkabilir.
Müzikte örnek aldığınız müzisyenler kimler?

Bu soru her sorulduğunda kendimi otoyolda 160 ile giderken aniden el freni çekilmiş bir otomobil gibi hissediyorum. Ben güzel olan her müziği dinlerim diyen geyik üreticilerinden değilim ve yeri geldiğinde fazlasıyla seçiciyim, ama daha önce de söylediğim gibi esin kaynaklarımın oluşturduğu yelpaze çok geniş. 40 sene aynı müziği dinleyen varsa da ne diyeyim, ancak ona acırım. Peki tamam, birkaç isim sayayım, ancak bu liste kesinlikle gerçeği yansıtmayacaktır: Cem Karaca, Paul Simon, Barış Manço, Creedence Clearwater Revival, Chuck Berry, Michel Sardou, Ritchie Blackmore’s Rainbow, Sex Pistols, Bob Dylan, tabii ki Neil Young… Anlamsız ve abuk sabuk bir liste olduğunun farkındayım. Daha fazla genişletmesem daha iyi olacak galiba…
İleriye dönük ne gibi hedefleriniz var?

Yeni bir albüm, yeni konserler, yeni kitaplar… Bir ara bir aylık bir tatil… Öyle ki sonunda dinlenmekten sıkılmayı hayal ediyorum. Ama adı üstünde hayal işte…
Son olarak dinleyicilere iletmek istediğiniz mesajınız nedir?

Türkçe sözle yapılan müziği destekleyin. “Rock müziği Türkçe olmaz, olamaz” diyenlere yüz vermeyin. Yapılan müziği zaten Amerikalıya ya da İngiliz’e satmak hayalden başka bir şey değildir. Şimdi hayalciliği bir kenara bırakalım ve gerçekçi olalım: Adamlar gırtlağına kadar bu müzikle dolmuş hatta doymuş, bir de senin ekleme yapıştırma alaturka rock kültürünün ürünü bestelerini, yabancı İngilizce’n ile yazdığın sözleri ne diye dinlesin. Dili bir biçimde iyi kullansan da günlük yaşamsal mevzua girmen olanaksız. Kime neyi yutturuyorsun? Sokaklarında sürtmediğin bir dünyaya hangi şarkı ile hitap edebilirsin? Sen bu müziği yapacaksan, öncelikle içinden çıktığın insanlara yapacaksın. Bu dil mil muhabbetinden herkes gibi ben de artık sıkılmış bulunuyorum ya neyse… Herkes bildiğini yapsın ve haddi olmayan konularda ahkam kesmesin!