3 Aralık 1997

Müzik piyasasına iddiasız bir alternatif
Müzik ilgilileri için Gökalp Baykal hiç de yabancı bir isim değil. Yaptığı müzikle değil de, Stüdyo İmge’ye yazdığı yazılar ve “Bir Şarkı Irmağı” ve “Sonsuza Dek Genç” adlı kitaplarından tanıyor çoğu müziksever onu belki. Ama çok uzun zamandır müzik de yapıyor Gökalp Baykal. Hem de piyasa müziğine pabuç bırakmayacak cinsten!…
Şimdi “Ağustos 1996″ adlı albümü vitrinleri süslüyor diyebilmek isterdim ama işin aslı bu değil. Sulandırılmış pop felsefeli rock’ın “yaşasın rock” şeklinde patlatıldığı müzik piyasasına, salt rock’n roll’un nasıl olacağını gösteren iyi bir örnek “Ağustos 1996″. Müzikal anlamda hiçbir yenilik yok belki ama kendi halinde, temiz bir müzik. Sıradan, sakin…
1996 Ağustosunda, arkadaşı Sabih Cangil’in evinde, sekiz kanallı bir kasetli teyp kullanarak kaydetmiş parçalarını Gökalp Baykal. Sonra donanımlı bir stüdyoda yeniden kaydetmekmiş düşünce ama olmamış. Kod Müzik etiketiyle yayımlanan “Ağustos 1996″, işte bu ev kayıtlarından oluşuyor. Gitarları Gökalp Baykal çalıyor, vokallerde Baykal’ın yanı sıra Kayhan Yavuz da var. Diğer tüm enstrümanlar Sabih Cangil’in Synthesizer ve bilgisayarının üstün yetenekleriyle ses bulmuş. Ben her zaman enstrümanların doğal sesini tercih ederim ama davulun tekdüzeliği dışında çok fazla batmadı bu yapaylık “Ağustos 1996″da. Sanırım gitar ve vokal yeterince gerçek olduğu için…
Bir gerçek ses de son parça “Vasiyet”te karşımıza çıkan, Baykal’ın çaldığı mızıka. Parça bir an Bob Dylan’ı çağrıştırıyor ama sözler girince Baykal oluyor yine. Albümde böyle çağrışımlı çok parça var. Baykal hoşlandığı tüm sound’ları kullanmış. İki ayrı versiyonu bulunan “Derdim Hiç Kimseyle” en dikkat çeken çalışma(lar). Tüm sözler Baykal’a ait, yaşamın içinden ve sıcak.
Kısacası piyasaya iddiasız bir alternatif Gökalp Baykal’ın müziği.

Raife Polat, Milliyet

26 Aralık 1997

İşte bağımsız müzik firması KOD Müzik’in müzikseverlere yeni bir hizmeti daha. Evde müzik yapanların hepsi elektronik müzik ya da techno türevleri mi yaparlar zannediyorsunuz? İşte size tek kişilik bir orkestra. Hem de bir kısım zevzek popçunun İngiltere’de David Morales gibi DJ’lere milyarlar dökerek yaptırdıklarından daha iyisi. Gökalp Baykal’ın “Ağustos 1996″ adlı yeni albümünü dinleyince, “Yapacak olan, evinin salonunda bile ne güzel yapıyor şu işi” diyeceksiniz.
Daha önce “Kedilerin Günü,” “Evimde,” “Evde Bir Yerde Çok Uzakta,” “Mr. G Meets Dylan Thomas” ve “Mr. G Meets Charles De Gaulle,” “Gerçek,” “Live” isimleriyle sayısız demo yapan mimar, yazar, çevirmen, dergici, tasarımcı ve müzisyen Gökalp Baykal’ın piyasaya sürülebilmiş ilk albümü bu. Tüm parçalar Türkçe ve hepsinin söz ve müziği Gökalp Baykal’a ait. Albüm tam bir “old sound” rock albümü. Halâ Türk rock geleneğine bağlı olan birçok müziksever olduğunu biliyoruz ve onlara tavsiye ediyoruz.
İstiklal Caddesi Atlas Pasajı’ndaki KOD Müzik mağazasından temin edebilirsiniz.

Time out

16 Kasım 1997

Elini gençlerden çek, Sezen!
Yaşar Gaga’nın ilk albümü kendi adıyla çıktı. Neredeyse bir yıldır bekliyordum Basında birçok haberini okumuştum. Devrede tabii ki Sezen Aksu da vardı. Onun manevi çocuklarından biri olduğunu öğrenmiştim. Yaklaşık sekiz yıl önce, Aşkın Nur Yengi’yi müzik dünyasına taşıyan idol şarkıcı, bu kez yeni bir vokalistini müzik dünyasına sunuyordu.
Popta bu çıkışların farklı bir rüzgarı oluyor. Sezen, bu yeni isimlere anne duygusuyla sahip çıkıyor; varını yoğunu bu isimlere harcıyordu. Benim için tek istisna isim Sertab Erener’di. Tüm Sezen Aksu etkisine rağmen, Sertab, sesindeki incelik ve sanatsal birikimden dolayı, Sezen’in müziğinden kolayca sıyrılmıştı. Bakalım, vokalisti Yaşar Gaga nasıl bir ses, nasıl bir yorumcuydu?
Albümü edinip defalarca dinledim. Gaga sesindeki tüm farklılığa rağmen, bu işi ne yazık ki becerememiş. Çünkü, albümde neredeyse her şarkının sahibi Sezen. Bu da normal olabilir. Ama, sesindeki tüm güzelliğe rağmen, Gaga şarkıların çoğunu Sezen gibi söylüyor. Yaşar’ın gerçek müzikal kimliğini yalnız “Yine sevicem işte” şarkısında keşfediyorum. Prodüktör Sezen, öyle bir repertuar hazırlamış ki, Gaga’ya özgürlük hakkı neredeyse hiç tanınmamış. Usta – çırak ilişkisinde, ustanın yönlendiriciliği kaçınılmaz. Ama, bunun bir hegemonyaya dönüşmemesi lazımdı. Ustanın çalışmaya biraz mesafeli sahip çıkması gerekirdi. Olay bir “el verme” çabasını aşmış. Sezen genç yetenekler sahip mi çıkıyor, yoksa kendi istediği gibi yönlendiriyor mu? Bence ikincisi oluyor. Bu yolun popa bir katkı getireceğine inanmıyorum. “Sezen gibi şarkı söylemek” bir maharet değil. Önemli olan, genç şarkıcılara yeni bir ruh, yeni bir kişilik aşılamak olmalı. Albümün müzik yönetmenliğini yapan Aykut Gürel’in bile bu çalışmada eli kolu bağlı.
Sezen’in devrede oluşu medyayı çok hoşnut ediyor. Ama yapılanın bir katkı olup olmadığı tartışılmıyor. Bilirsiniz, yalnızca medyanın pompasıyla sanatçı kalıcılığa adım atamıyor. Birkaç ay sonra esamisi okunmayabiliyor. Yaşar Gaga’nın çok güzel tenor bir sesi var. Çok farklı şarkıları güzelce söyleyebilecek bir ses bu. Biraz özgür bırakılırsa, gerçekten iyi bir şarkıcı olacağına inanıyorum. Ama, böyle bir albümle değil.
Büyük olanaklar ve medya desteğiyle sunulan Gaga albümünü dinlerken; bunun tam karşıtı koşullarda hazırlanmış bir çalışma beni çokça heyecanlandırdı. Gökalp Baykal’ın “Ağustos 1996″sı.
Ben, Gökalp Baykal’ı önce bir müzik yazarı olarak tanımıştım. Özellikle de Bob Dylan kitaplarıyla. Müzik yaptığını da en az on yıldır bilirim. Ama, elime, on beş tün öncesine kadar hiçbir çalışması geçmemişti. İstanbul’un underground ortamında, elden ele dolaşan demo kayıtları olduğunu duyduğum halde…
Sonunda, çalışmalarından biri, Kod Müzik sayesinde su yüzüne çıktı. Müziği, günün moda imajlarıyla hiç örtüşmüyor. Sanatçı, arzu ettiği müziği yapıp söylüyor. Gaga’nın ki gibi albümlerin, pop endüstrisi tarafından pompalandığı günümüzde, Gökalp’in sade, ne yaptığını bilen müzik anlayışı beni fazlasıyla duygulandırdı.
Gökalp kapak tasarımına kadar, bütün işlerini kendi yapmış. Tüm çalışmalarını 8 kanallı bir ev stüdyosunda hayata geçirmiş. Kendisi yazmış, kendisi çalmış, kendisi söylemiş. Artık yok olmaya yüz tutan “ozan – şarkıcı” kimliğini Türkiye’de yine gün ışığına çıkarmış. Her şeyi kendi yapınca, bilgisayar olanaklarından da yararlanmış. Ama albümü dinlerken, bilgisayarın sırıtmasına neredeyse hiç rastlamıyoruz.
Bu albüm, en başta, endüstriyel kuralları dışladığı için güzel. Dünyada bu tavrı benimseyen, ev stüdyolarında has kayıtlar yapıp gün ışığına çıkan yayınların sayısı hızla artmakta. Bu, sektörel hegemonyaya karşı bir tavır niteliğinde.
“Neden Uyandırdın”, “Sen Burada”, “Şu Hale Bak” ve “Susamış Ruh” benim albümde en çok etkilendiğim şarkılar. Şarkıcının protest yanını bu şarkılarda özellikle yakaladım. Kayıtları çok yetkin olmasa da, müzikal donanımı günümüz popunu sollar nitelikte.
En önemlisi, Gökalp Baykal’ın sunduğu gizli mesaj: Önce şarkıcı ve müzisyen olmayı seçmeli insan. Sevaplarıyla, günahlarıyla. Olanakların sınırsızlığı, profesyonel kadrolar tek başına çözüm değil. Önce, müzisyenlerin ruhunu özgür bırakın! Onlara hocalık taslamayın. Bakın, ortaya çıkacak müzik çok daha iyi olacak!

Orhan Kahyaoğlu, Milliyet

15 Kasım 1997

Gökalp Baykal, müzik dergilerindeki yazılarından (özellikle Bob Dylan hakkında) ve bir kitabından (o da Dylan üzerine) tanıdık bir isim.
Uzun yıllardır evde kaydedilmiş ‘demo kaset’leri az sayıda meraklının algi alanına giriyordu. Baykal bu kez ‘yasal’ bir albümle karşımızda.
Ama o eski ‘demo’lardaki ruh aynen muhafaza edilmiş durumda. 1996 yılının Ağustos ayında 8 kanal bir teyp kullanılarak evde kaydedilmiş albümde gitarları ve mızıkayı Gökalp Baykal çalıyor.
Diğer alanlarda bilgisayardan yardım alınmış.
Dört şarkıda vokalde Kayhan Yavuz eşlik ediyor kendisine. Diğerlerinde vokalde de Gökalp Baykal var.
Albüm aslında ileri bir tarihte stüdyo kaydı yapma düşüncesiyle yapılmış bir ‘etüt çalışması’.
Ancak bu plan gerçekleşmemiş, Kod Müzik ise albümü bu haliyle yayınlamayı teklif etmiş. Müzikler için iyi ya da kötü demenin ne anlamı var?
İçten, naif, her tür yapmacıklıktan uzak sade, bir çalışma.
Bireysel takıntıları, aşkları, kalp kırgınlıklarını, küçük keyifli anları, düşleri, yalnızlıkları, kent yorgunluklarını anlatan bir albüm.

Radikal

9 Kasım 1997

Popun malzemesi tükendi
Uzun süren çabalardan sonra ‘Ağustos 1996′ adlı albümün ancak çıkarabilen ‘ozan şarkıcı’ Gökalp Baykal popun, etnik müziğin önünü tıkadığı inancında.
Müzikleri, bakış açıları ve toplumsal değerler yönelttikleri eleştirilerle, bir dönem gençliğini büyük çapta etkileyen Bob Dylan, Neil Young, Lou Reed gib şarkıcılar “ozan” olarak değerlendirilirdi. Ülkemizde bu akımın Cem Karaca, Moğollar, Bülent Ortaçgil, Barış Manço gibi örnekleri oldu. Müzikten başka şimdiye kadar gazetecilik, mimarlık, yazarlık gibi birçok uğraşta bulunan Gökalp Baykal da günümüzde bu çizgide değerlendirilen sanatçılardan biri.
Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Yüksekokulu mezunu 38 yaşındaki Gökalp Baykal’ın müziğe olan ilgisi hobi olarak belirmiş. Bir süre mimarlık yapmış, bilgisayar ve inşaatla ilgili bazı teknik dergilerde çalışıp yazı işleri müdürlüğü ve yayın yönetmenliğine kadar yükselmiş. “Ama bu arada müzik hep vardı” diyor.
Sürekli yazdığı şarkıları bir düzene koymak gerektiğini düşündüğünde, 1986′da ilk demo kasetini yapmaya karar vermiş. Ama o zamanlar rock müziğinin Türkiye’de pek yaygın olmaması nedeniyle kaset piyasaya sürememiş. O da çift kaset çalarlı bir teyple bu kaydı çoğaltıp, öyle dağıtmış. 1992′de bir demo albüm daha yapmış.
Gökalp Baykal’ın yaptığı bir diğer çalışma da ünlü şairlerin şiir plaklarına müzikler eklemek. İngiliz şair Dylan Thomas’ın şiir okumalarının yanı sıra De Gaulle’ün nutuklarına da melodileriyle eşlik etmiş. Tüm bu çalışmalar bir demolar zinciri halinde uzun süre gitmiş.
Sonra kafasında ciddi bir albüm yapma fikri belirmiş. Zaten hazır olan parçaları, arkadaşı Sabih Cangil’in 8 kanal teybinde demo olarak kaydetmişler. Sonucu birkaç firmaya götürmüş ama olumlu yanıt alamamış. Sonra Kod Müzik’ten bir öneri gelmiş. İşin ilginç yanı Kod Müzik’in demo kaydını dinleyip beğenmesi ve albümü o şekilde basmak istemesi. Ufak düzeltmelerden sonra albüm basılmış. Resmi olarak da 27 ekimde piyasaya çıkmış.
Albümden “Yıllar Boyunca” adlı parçaya çektikleri klip de, albümün hazırlanışıyla aynı kaderi paylaşıyor. Gökalp Baykal klibi tamamen kendi imkanlarıyla evinde çekmiş. Gökalp Baykal kendini stil olarak yukarda bahsettiğimiz ozan şarkıcı geleneği içinde değerlendiriyor. Ama yalnızca o isimlerle anılmayı da doğru bulmuyor. Onlardan esinlendiğini ama Türkiye’nin de çok eski bir ozan geleneğine sahip bir ülke olduğunu, ilk önce bu birikimin kendisini etkilediğini söylüyor. “Yaptığım müzik enstrümantal olarak farklı olabilir ama ozanlarımızın anlattıklarıyla benim anlattıklarım büyük paralellik taşıyor,” diyor. Albümü, yıllar boyunca edindiği deneyimleri aktardığı bir şarkılar bütünü olarak görüyor.
Amacı yalnızca bu tür müziği sevenlere değil, birçok insana ulaşmakmış. Bunda başarılı olacağını umuyor. Bülent Ortaçgil’i sadece rock dinleyenlerin değil birçok insanın dinlemesini örnek olarak veriyor. Müziğini duyurmak en büyük hedefi ve bunu gerçekleştirmek için de elinden geleni yapacağını söylüyor. İlk olarak küçük bir web sayfası planı var. Konser vermek için şimdiden girişimlerde bulunmaya başlamış. Önce İstanbul’da, sonra da ulaşabileceği her yerde sadece tek gitarla konserler vermeyi düşünüyor.
Baykal’a göre son zamanlarda etnik müziklerin öne çıkmasının sebebi, pop müziğin geçici olarak malzemesinin tükenmesi. “Çünkü hiçbir zaman etnik müziklerin pop müzik kadar öne çıkmasına izin verilmedi,” diyor.
Şu sıralar, çıkartacağı ikinci albümünün kayıtlarını bitirmiş olan Baykal müzikten para kazanmayı ummuyor. Zaten bugüne kadar da pek bir şey kazanmamış. Amacı yaptığı müziğin Türkiye’de yaygınlaşmasına katkıda bulunmak. Şimdiye kadar Bob Dylan üzerine yazdığı iki araştırma kitabı haricinde bilgisayarla ilgili de dört kitap yayınlamış. Bu nedenle kendini müzisyenden çok bir yazar olarak görüyor.

Efkan Kula, Milliyet

Kasım 2003

BOB DYLAN: ROCK&ROLL’UN TAÇSIZ RIMBAUD’SU

Gökalp Baykal’ın BOB DYLAN kitabı müzikal ayrıntıyı öne çıkaran özgün dili ve sırası geldiğinde çatır çatır kabuğundan çıkan belgesel tadındaki dolgu metinleri (söyleşiler, şarkı sözleri), dipnotları ve meâlleriyle, kısaca bütünsel tasarımıyla (görsel malzemeyi unutmadan) kendi alanında kayda değer bir eser. Ne mutlu ki, günümüz Türkiye’sinde artık her nabza göre, henüz az şekerli de olsa, şerbet bulunabiliyor. Sırf matbuat olarak bakacak olursak, meselâ ulusal basında son yıllarda göze çarpan aşırı şahsî, ama mükemmelen entelektüel köşe yazılarını artık kitap kategorisinde, ne bileyim, Mecuzilik, kadın matematikçiler, tarihsel çizgi roman, vs. gibi olağan ötesi konularda telif çalışmalar takip ediyor.
Müsaadenizle, ben Gökalp Baykal’ın BOB DYLAN adlı kitabını bu kabil denemelerden sayacağım.
Ne de olsa, yaşı kırkı bir süredir geçmiş olan bendeniz, malum kitap yazarının malum konu mankenini 1989’da “İstanbul’da bir gece” izlemeye gelen “5.000” seyirciden, sözüm meclisten dışarı, Bob Dylan’ı “Blowin’ in the Wind” dışında tanıyan (Paul Simon’ı “Sound of Silence” dışında tanıyan gibi) bir tekiyle bile ömr-ü hayatımda karşılaşmadım. Abartıyorum tabii. Eee, ne derler: Teşbihte hata olmaz.

Neyse, palavrayı bırakıp sadede gelecek olursak, Gökalp Baykal, 40 yılı aşkın bir müzik kariyerini hâlâ soluğu kesilmeden sürdüren bu folk-rock&roll-blues arakesitinin, özetle II. Cihan Harbi sonrası Amerikan (kuşkusuz Superman’in “I’m an American’ı, yoksa Brezilya burada kel alaka, Dylan’da bossa nova yoktur) popüler müziğinin bu en yetenekli ve en yaratıcı haşarı ihtiyar delikanlısını hafiften deşifre etmek için elinden gelen gayreti göstermiş ve sonuçta ortaya hayli hacimli (kırpıldıktan sonra geriye kalan), okul çocuğu deyimiyle, tuğla gibi işbu kitap çıkmış. Kitap Dylan’ın bütün albüm, kitap ve filmlerini kronolojik sırayla analiz edip yorumlamakla kalmayıp bir sürü çıkma ve araya girmelerle özgünlüğünü ve zenginliğini ortaya koyuyor. Hayli hassas bir elekten süzülerek geçen bilgi [enformasyon] tayfı yalnız Dylan’ın ne menem bir müzisyen olduğunu değil, aynı zamanda nasıl bir adem olduğunu da ele veriyor. Kuşkusuz kitabın uzun girizgâhı Dylan’ın yaptığı müziğin kuşbakışı yöntemiyle koordinatlarını verse de, onu müziğiyle asıl yerli yerine oturtma çabası kitabın satır aralarında, kâh bir meslektaşının şöyle böyle deyişinde, kâh bizzat kendinin nadir açık sözlü mülakâtında gizli. Kitabın, elinde olmadan, en büyük handikabı okuru sesli kayıt desteğiyle donatmaması. Ama bunu iyi tarafından alıp, bir kışkırtma da kabul edebiliriz.
Gerek müzisyen gerekse izleyici olsun folk, country, blues ve rock’n’roll hayranları nezdinde haklı bir saygınlık kazanmış olan bu usta müzisyeni daha yakından tanımak isteyenler için elimizdeki kitap gerçekten bir rehber niteliğinde. Woody Guthrie’nin dahli, Tarantula’nın (Dylan’ın yegâne kitabı) fantasmagorik uçuşu, Joan Baez’le olan gizemli (varan 1) ve hor (varan 2) aşnafişne, motosiklet kazası ve Basement Tapes’le kaybettiğimiz yıllar, yıllar sonra çıkagelen Bootleg’ler ve Rolling Thunder Revue ve dinlemekle bitmez Travelling Wilburys… Bütün bu bilmeceler ve örümcek ağları kitapta bir bir deşilmiş ve deşifre edilmiş. Ama yine de as’lolan müziğin kendisiyse, bütün albümler kocaman aralanmakla kalmamış, hit olmuş olmamış bütün kayda değer şarkılar (albüm artakalanları dahil) ve etraflarında dolanan onlarca atıfları (bunları sıralamak ve aralarındaki bağıntıları kurmak için kitabı yeniden yazmak gerekir, dolayısıyla okurları hafife almadan bu hakkı/şansı onlara tanıyalım) zapta geçirilmiş. Gökalp Baykal’ın dem vurduğu gibi, o rock müziğinde “makas değiştirmiş” bir müzik (kendisi buna dansı da ekliyor) adamı. Ve yaşı tutup da onunla yolu kesişmemiş bir müzik adamı (kimler onu/onunla söylemedi ki!?) yok gibi. Ben bence makbul birkaç isim sayayım dedim mi bile liste alıp başını gidiyor: Jimi Hendrix, Johnny Winter, Bryan Ferry, George Thorogood, Eric Clapton, George Harrison, Van Morrison, Ron Wood, John Mellencamp, Rolling Stones, C.J. Chenier, Joe Louis Walker… Meşhur Led Zeppelin’in efsanevi solisti Robert Plant onun (Neil Young’ı da işin içine katarak) verimi konusunda kafa yorduğunda, “bunlar hiç maç filan seyretmiyorlar mı?” diye boşuna sormuyor.
Gökalp Baykal Bob Dylan adının çağrıştırdığı hemen bütün soyut ve somut imgeleri, simaları, müzik türlerini, coğrafyaları, dilleri (burada Hugues Aufrey’i, yani Fransızcayı analım isterseniz) için için işleyerek biz 1960’lı, 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda bu müziğe kulak kabartanlara ve şimdiki zamanda buna kucak açanlara yazılı bir ziyafet sunuyor. Çıkarmış olduğu, ne yazık ki fark edilmeden geçen, birkaç harika Rock&Roll albümünden ve diğerlerinin yanısıra Roll’daki yazılı ifade kabiliyetine sahip müzisyen edasıyla yazdığı eşsiz albüm kritiklerinden tanıdığımız Gökalp Baykal Rock&Roll’un bu bütün taçları reddetmiş Rimbaud’sunu bize kendi (lakonik deyiş benim; tabiî ki hem Gökalp Baykal’ı, hem Bob Dylan’ı kastediyorum) diliyle tanıttığı için samimî bir teşekkürü hak ediyor.
Gökalp Baykal, BOB DYLAN, Everest Yayınları, 2003, xxvi + 504 s.

Bülent Tanatar, Virgül

99. Sayı : 16 Ekim – 31 Ekim 2002

Rock dünyamızın hem en güçlü ismi olup hem de en gölgede kalmayı seçmiş-becermişlerden olan Gökalp Baykal da, “Akustik Anılar” adını verdiği “live” albümünü, bağımsız bir firma olan AEC vasıtası ile sundu bize. “Ağustos 1996″ ve “Yabancılar” adlı albümleri ile çok sıkı bir dinleyici-hayran grubu edinmiş olan Gökalp Baykal’in bu son albümü, müzisyenin 1999 yılı içinde verdiği konserler sırasında yapılan kayıtlardan seçilen şarkılar ile oluşturulmuş. Albümlerinden çok, canlı sahne performansı ile övünen-gurur duyan biri için tam yerinde bir seçim bu. Sahnede de, “tam stüdyodaki gibi” olabilen ender isimlerden biri Gökalp Baykal. Konserlerine gittiğiniz bir dolu isim, sahnede kendilerini sıfırlar ve sizde bir stüdyo harikası oldukları izlenimi bırakırlarken, Gökalp Baykal bunun tam tersini yapıyor.

Naim Dilmener, ZipIstanbul

Eylül/Ekim 2003

BOB DYLAN
Şu laf ağırlığını kaldırır: Bob Dylan, dünyayı değiştiren insanlardan biri. Türkiye’de hakkında kallavi bir kitap yazılacak bir müzisyen varsa, başta herhalde onun adı gelir. Türkçe’de son senelerin en iyi şarkı yazarlarından birinin hakkında uzmanlaşmasını isteyeceğimiz bir isim varsa, o da Bob Dylan olur herhalde. 1985 ve 1990 yıllarında iki Bob Dylan kitabını kütüphanemize kazandıran Gökalp Baykal’ın üçüncü ve en kapsamlı Dylan biyografisi yayınlandı. Bay Zimmerman’ın hayatını ve sanatını albümlerin çıkışlarına göre değerlendiren Baykal, bu başvuru kaynağını söyleşiler, fotoğraflarla, şarkı sözleriyle de bol bol desteklemiş ve günümüze dek ulaşmış. Her eve Bob Dylan albümleri, her albümün yanına bu kitap lazım.
Gökalp Baykal, Everest, 504 sayfa

Merve Erol, Roll

26/09/2003

Kırmızı Bir Gitar BOB DYLAN

‘Bob Dylan’ kitabı sayesinde 60′ları hatırlıyor ve içine düştüğümüz duruma, kendimize bir kez daha acıma fırsatını elde ediyoruz
Konumuz, 1960′lı yılların başından itibaren, yani kırk yıldan fazla hiç boş durmamış, 31′i stüdyo kaydı olmak üzere toplam 47 albüm yayınlamış bir sanatçı desem, kimse Robert Allen Zimmerman’dan söz edeceğimi tahmin bile edemez.
Robert Allen Zimmerman adını Bob Dylan olarak değiştirmişti ama bu konuda da her zamanki tavrını sürdürmüş, kendisiyle yapılmış söyleşilerde birbirinden çok farklı gerekçeler ileri sürmüştü. En ilginci de, Dillon adında bir amcası olduğu ve Dylan’ın Dillon’dan bozma bir isim olduğun iddiasıdır. Oysa değil amcası, bu isimde tek bir akrabası bile yoktur. Babasının mesleği konusunda da kimi zaman kimyacı, kimi zaman da madenci, elektrikçi demiş, bu arada öksüz olduğunu da iddia etmiştir. Doksanlı yılların en ilginç, en renkli kişiliklerinden biriyle karşı karşıyayız. Zaman zaman eleştirilen, hatta yerin dibine batırılan, sansasyonlar yaratan biriyle. Diğer yandan, ödün vermeden, acımasızca en ince noktasına kadar toplumu incelemiş, günümüz insanını ayrım gözetmeden anlatmış bir sestir Dylan. Gökalp Baykal’ın da vurguladığı gibi pop (ya da rock) şarkılarının formatını zenginleştiren, şarkıların suya tirit olmayabileceğini kanıtlayan, asla ‘halk bunu istiyor’ diye üretmemiş biri Dylan. Kısacası, folk kültürünün dinamizmini entelektüel kültüre aşılamış biri.
“Ben kaosu kabul ediyorum, acaba o da beni kabul ediyor mu?” diye soran Dylan’ın şiirlerinde özellikle kentsel imgeler, kent yaşamının doğurduğu düş kırıklıkları dile getirilirken, şiirleri İngiliz ve Amerikan edebiyatının belirgin etkilerini de taşır. Olgunluk dönemi eserlerinde ise belirgin biçimde Edgar Allen Poe etkisi görülür. Gerek biçim gerek içerik açısından Arthur Rimbaud şiirinden de etkilenmiştir. New York’a gidişinden itibaren de Beat şairi Allen Ginsberg etkisi görülür şiirlerinde. Bunlar işin şiirsel yanları.. Elbette müzikal anlamda da eşi az bulunur bir sanatçıdır Dylan. Gökalp Baykal “60′lı yılların başında yıllardır belirli bir raya oturup yolunu almakta olan müzik trenine makas değiştirtmiştir.” diye açıklıyor Dylan’ın müziğini. Folk, blues ve rock’n roll müziklerini ustaca birbirine karıştırıp yeni armoniler geliştiren Dylan, blues kalıplarını kırarak mısraları dilediğince serbest kullanmış, rock’n roll’daki yedili akorların çizdiği sınırı kaldırmış, folk ezgilerini gerektiğinde iki kat hızlı çalmış, kısacası bir devrime imza atmıştı.
Gökalp Baykal bu kapsamlı çalışmasıyla Bob Dylan’ı her yönüyle tanıttığı gibi, yayınlanan tüm albümlerinin içeriğini, dikkat çekici ve çağına damgasını vurmuş şarkı sözlerini, kendisiyle yapılmış söyleşileri çok yakınımıza, elimizin altına getiriyor. Bununla da kalmıyor; Bob Dylan’dan yola çıkıp dünyaya açılıyoruz ve bu kitap sayesinde 60′lı yıllardan günümüze yaşanan toplumsal değişimleri, beğenileri, kavgaları, mücadeleleri, aşkları yeniden hatırlamak, ele almak ve – belki de – içine düştüğümüz duruma, kendimize bir kez daha acıma fırsatını elde ediyoruz.
Şu anda Bob Dylan’a baktığımızda 10, 12, 13, 14, 15, 15.5, 17 ve 18 yaşlarında evden kaçan, sonuncusu hariç her seferinde yakalanıp geri getirilen bir çocuğun 62 yaşındaki halini mi görüyoruz, yoksa yalnızca şarkı söylemeyen, lirikleriyle de eleştiren, sarsan, yerden yere vuran ama her zaman anlatacak bir öyküsü olan bir şairi mi?
Sanırım ikisi de doğru. Ama en doğrusu şu: Bob Dylan’ın tek sahip olduğu şey kırmızı bir gitardı, bir de üç akor ve içtenlik. Asıl şanslı olansa biziz; tek sahip olduğumuz şey Bob Dylan ve onun gibi üç beş kişi daha. Onlarla aynı yeryüzünü paylaşmak yeter de artar bile!
Gökalp Baykal, Everest Yayınları, 2003, 504 sayfa, 19 milyon lira.

Altay Öktem, Radikal Kitap

Eylül 2001

Gökalp Baykal’ın yeni albümü “Akustik Anılar” İnternet’te
Deniz Durukan
Gökalp Baykal geçtiğimiz günlerde yeni albümü “Akustik Anılar”ı yayınladı. Bu çalışma internet üzerinden yayınlanan ilk resmi albüm olma özelliğini taşıyor. Toplam on şarkının bulunduğu “Akustik Anılar”da Gökalp Baykal’ın eski parçalarının yanı sıra beş yeni şarkısı da bulunmakta. Bu albümün diğer bir özelliği de 1999 yılı içerisindeki unplugged (akustik) konserlerden seçilmiş şarkılardan oluşması. Konser kayıtları sahne mikserinden alınarak, doğrudan iki kanallı teybe kaydedilmiş ve evde edit edilmiş. Bas gitarda Cenk Tarhan, piyanoda İsmail Safa Yalbaz, akustik gitarda Berke Hatipoğlu, elektrik akustik gitarda Cem Ünal, slide gitarda Berkant Taşkıran, 6 ve 12 telli gitar ve armonikada Gökalp Baykal’ın bulunduğu “Akustik Anılar”, stüdyo kullanılmadan canlı performans ruhunu elden geldiğince vermeye çalışan bir albüm olmuş. Aynı zamanda AEC firmasından CD olarak çıkacak “Akustik Anılar”ın, daha piyasaya çıkmadan, dinleyiciye internet yoluyla, üstelik karşılığında para ödemeden açılması, Baykal’ın sanata ve dinleyiciye verdiği önemi ve ticari kaygı gütmediğini gösteriyor. “Önce sanatçıyım” diyen Baykal, bu davranışıyla da müzik piyasasında ticari kaygıyla yapılan şarkılara bir anlamda “hayır” diyor. Bugüne kadar çizgisinden hiç ödün vermeyen Baykal’ın dördüncü albümü yine blues rock formatında. Aynı zamanda çok iyi bir şarkı sözü yazarı olan Baykal’ın şarkıları genelde birinci tekil şahıs değil, ikinci tekil şahıs kullanılarak yazılmış. Hayal kırıklığına uğrayan, hüzünlenen, kendini arayan, mutlu olan, koşan, gülen, ağlayan herkesi almış şarkılarına. Günlük hayat içerisinde yaşadığımız her duyguyu şarkılarıyla bize anlatan Baykal, karşılığında dostluk, sevgi, umut, başarı gibi duyguları öneriyor dinleyicilerine. Aşka dair şarkılar da yapan Gökalp, aşk şarkılarında bile kendini pek ortaya koymuyor, satır aralarından göz kırpıyor bize. Albümde özellikle “Dünya Henüz Dünyayken”, “Tatsız Tuzsuz”, “Son Yaşgünün”, “Aslında Bütün Yaptığım” adlı şarkılar dikkat çekici. “Çatlamadan topraklar / zehirlenmeden sular… bir gün daha görsem yüzünü / dünya henüz dünyayken” sözlerini içeren ‘Dünya Henüz Dünyayken’ şarkısındaki lirizm ve giderek çölleşen dünyanın karşısında bu yok olmayla ilgili kaygıları aşka ait duygularla birleştirmesi, Baykal’ın şiire de oldukça yakın olduğunu gösteriyor. Kısacası “Akustik Anılar”, Baykal’ın da dediği gibi, bu amansız kentin sokaklarında hırçın ve terkedilmiş yürürken, bir an için bile olsa durup soluklanmamızı sağlıyor.

Deniz Durukan, Kontrol Kulesi

Kasım 1997

GÖKALP BAYKAL’DAN ÖZGÜN VE MODERN BİR ALBÜM:

AĞUSTOS 1996

Gökalp Baykal da sonunda nispeten genç, yeni bir etiket altında bandrollü olarak piyasaya çıktı. 80′li yılların başından bu yana müzik dünyasının içinde olan Gökalp Baykal, çeşitli ortamlarda, kâh tek başına kâh çeşitli müzisyenlerle beraber müzik icra etmekten başka sayısız ev yapımı ve elle çoğaltılan albüm de üreterek sevenlerine ulaştırmıştı: Kedilerin Günü (1986), Evimde (1992), vb. Ayrıca, bir süre, Diplo Docus namlı, içinde küçük öykülerin de yer aldığı, bir fanzin çıkarmıştı. İngiliz şair Dylan Thomas’ın şiir okumalarının yanı sıra De Gaulle’ün nutuklarına da melodileriyle eşlik etmişti: sırasıyla Mr G Meets Dylan Thomas ve Mr. G Meets De Gaulle.
Aslen yüksek mimar olan Gökalp Baykal mesleğinin kendini sürüklediği beyaz gecelerin yanında bilgisayar devriminin önümüze serdiği ufuklara doğru da yelken açarak çeşitli inşaat ve bilgisayarlı tasarım dergilerinde editörlük yaptı, makaleler, kitaplar yazdı, çeviriler yaptı ve üniversitede ders verdi. Ayrıca Bob Dylan üzerine iki kitap (Bob Dylan. Bir Şarkı Irmağı, Stüdyo İmge Yayınları, 1985; Bob Dylan. Sonsuza Dek Genç, E Yayınları, 1989) ve çeşitli edebiyat ve müzik dergileri ile günlük gazetelerde ad hoc müzik yazıları yazdı.
Her elinde bin marifet olan Gökalp Baykal Ağustos 1996′da da yine tılsımlı sözcükler bagajında çıkageldi, giriverdi gönül penceremizden içeri. Bu albümde de yine Gökalp Baykal markalı ses örgüsünün engin yelpazesinde (görebildiğimiz kadarıyla Gökalp Baykal’ın müzikteki alamet-i farikası tekdüzeliğe meydan okuyan öngörülemezliği) saf tutan, her biri sağlam ve hoş melodik kuruluşlu sayısız gerçeküstü, siber uzay öyküler var: devinimler, sesler, görüntüler Türkçe lügatin seçmece çiçekleriyle bezenerek şık giyimli siluetler halinde raks ediyorlar. Sözü insafsızca ekonomik kullanan (bu sözcükleri ekonomik kullanmaktan farklıdır, tersine Gökalp Baykal’da sözcük dağarcığı dipsiz bir kuyudur) ve yoğun bir iç dünyaya delalet eden yaman teşbihlerle hafifçe aralanan şiirine bakarak Gökalp Baykal’ı bir bestekâr-ozan olarak Bülent Ortaçgil ve Mazhar Alanson çizgisine oturtmak mümkün (daha geleneksel formlar kullanan usta şarkı sözlerinde Cem Karaca, Barış Manço, Feridun Hürel bize göre hâlâ rakipsizler).
Tüm beste ve güftelerin yanında düzenlemeler ile icraları da tek başına üstlenen Gökalp Baykal’a ayrıca iki şarkıda vokalleri okuyan parlak sesli genç yorumcu Kayhan Yavuz eşlik etmiş (Şu Hale Bak ve Derdim Hiç Kimseyle No. 2). Toplam 12 parça var ve hepsi favori gibi gözüküyor. Şarkılar tek tek ve hep birlikte herkese sesleniyorlar: sevenler-sevmeyenler, hayalciler-gerçekçiler, normaller-anormaller, iyimserler-kötümserler, vs… Derdim Hiç Kimseyle No. 1 Taj Mahal esinli bir sabaha karşı Keb’Mo gibi doğarak albüme arka kapıdan girmiş. No. 2′de ise Kayhan Yavuz’un gür vokali parçaya mührünü vurmuş. İlkin enstrümantal olarak sezaryen doğan Yıllar Boyunca sofistike sözleriyle süslü haliyle klip çekilmeye layık bulunmuş (Acaba TV’ler gösteriyorlar mı?). Stüdyodaki ilk kayıt sırasında bir çırpıda doğan Sevgililer Günü adlı, yüzünden sevinç akan şarkı ılık bir hüzünle boyanmış ve arada Kris Kristofferson’a küçük bir selâm çakan Zor Bulunan’la hınzır bir kafiye yapıyor. Sen Burada, John Mellencamp’in Human Wheels’de bıraktığı yerden devralıyor bayrağı. Tom Petty’yi hatırlatan Issız Ada sinema dilli güftesiyle perdeye bir nehir-şiir yansıtıyor. Şu Hale Bak yaşanmış “extravagant” bir olayın (bir yerlerde misafirlikteyken) Gökalp Baykal merceğinden tercümesi. Susamış Bir Ruh’a Binbir Gece Masalları’ndan Şehrazat’ın tılsımlı gölgesi düşmüş. Zaman-aşırı Neden Uyandırdın’da, fark edilir mi bilmem, fazladan bir Arnold Shwartzenegger homurtusu var. Vasiyet ise belki bir final, belki bir bis.
Kâh yerötesinde kâh yeryüzünde dolaşan, kâh kalplerde kâh yüzlerde konaklayan bu temposu ve çağrıştırdığı imgeleri iyi dengelenmiş albüm her ne kadar dar imkânlarla “ev yapımı” şeklinde kotarılmışsa da, iyi niyetle üstünde adamakıllı çalışılmış, düzenlemeleri vukufla yapılmış şarkılarla sivriliyor. Sözün özü, Türkiye’de Cem Karaca ve Moğollar ve Dervişan, Barış Manço ve Kurtalan Ekspres, Hardal, MFÖ, Bülent Ortaçgil, Bulutsuzluk Özlemi, Kramp (kuşkusuz tam bir liste değil bu) gibi kanatlara/damarlara sahip nazenin bir geleneğin ezgilerini seven ve dinleyenler için müjde niteliğinde hayli yenilikçi, özgün ve modern bir eserle karşı karşıyayız. Sanırız yakınlarda çıkan Tibet Ağırtan’ın (Yat Geliyorum), Mask’ın (Kapılar Ardında), M. Yılmazyıldırım & M. Çelik’in (Düş Sokağı Sakinleri) ve Işığın Yansıması’nın (Birdenbire) albümlerini beğenenler Gökalp Baykal’ı da iştahla yutacaklar. Bu yıl, gökten zembille düşen İstanbul Blues Kumpanyası’nın Kökler adlı ilk albümlerinin de gösterdiği gibi, “pop” müzikte çıtanın hayli yükseldiğine tanık olduk. Gökalp Baykal da bu koşuya iyi hazırlanmış. Sonuç olarak, kulağımız tırmalanmadan, üstelik severek ve isteyerek dinleyebileceğimiz (üstelik eşliğinde dans edebileceğimiz) halis Türkçe bestelerin hiç de az olmadığını bize kanıtlama cesaretini gösteren Gökalp Baykal ve Kod Müzik’i kutlamak ve artık bu kez “ıskalamadan” (deyimi Cumhur Canbazoğlu’ndan ödünç aldık) en yakın “kasetçi”ye şöyle bir uğramak kalıyor geriye.

Bülent Tanatar, Yayımlanmamış tanıtma yazısı

20/07/2003

Yeter ki müzik olsun

Nilüfer, kıymeti diğer yaptıkları kadar bilinmemiş olan “Müzik” adlı albümünde; “Bir şarkı… Bir türkü… Yeter ki müzik olsun” diyordu. Yaz ayları, “ille de müzik” diye tutturanların en mest olduğu zamanlar artık. Piyasa ne kadar tıkanmış, firmalar ne miktarda yakınmış olursa olsun, “yaz” dendi mi, sihirli bir el dokunmuşçasına her şey hareketleniyor, şarkılar, albümler arka arkaya piyasaya sunuluyor. Yine öyle oldu. Her gün yeni bir şey çıkıyor. Albümler, remiks single’lar, EP’ler. Hakan Peker, İzel, Merih, Gülhan, Göksel, Reyhan Karaca, İlhan Şeşen ve Candan Erçetin çok kısa aralıklarla yayınladılar yeni albümlerini. İlhan İrem, Cem Karaca ve Timur Selçuk ise, geçmişin en parlak anlarını toparladıkları yapıtlarıyla katıldılar bu zenginliğe. Füsun Coşkun ve Asya’nın da yeni remiksleri radyolarda dönüp duruyor. Zincire son katılan parlak halka ise Mor ve Ötesi. Süperstar’ın “Yaz Yaz Yaz”ını, baştan söylemiş, baştan kurgulamışlar. Yaşar Kurt ve Gökalp Baykal’ın henüz zihinlere kazınmış albümlerini de unutmadan rahat rahat şu söylenebilir: “Yaz çok hareketli geçecek.”
Listeye son eklediklerimizden başlayalım. Müzik dünyamızın en aykırı ve en “asi” isimlerinden Gökalp Baykal, “Her Zaman Bir Şarkı” adlı albümünü birkaç ay önce çıkardı aslında. Ama Gökalp’in yazdıkları, söyledikleri hiçbir zaman “eskimez”. Memleketin görüp görebileceği en dört dörtlük müzisyenlerden biri olan Gökalp Baykal, yıllardır; “satar-satmaz”, “tutar-tutmaz” demeden albümlerini canı çektiği gibi yayınlıyor. Bu sefer de böyle yaptı. Albümünü çıkardı ve ardından hem yeni hem de eski şarkılarını seslendirdiği konserlerine başladı. Sahnede de olağanüstü bir performans sergileyen Baykal’ı, 90′lı yılların star ya da şarkıcılarından ayıran en önemli özellik de bu performans zaten. Onlarca sefer yapılmış kayıttan miks edile edile ancak dişe dokunur bir şarkı çıkarabilen yüzlerce ismin aksine, Gökalp Baykal, her türlü şarkısını layıkıyla çalıp seslendirip büyük alkışı hak ediyor. Müzik piyasamızın isimsiz kahramanlarından olan Zihni Müzik Merkezi’nin yayınladığı “Her Zaman Bir Şarkı”, yalnızca Gökalp Baykal hayranlarına değil, müzisyeni yeni tanımak isteyeceklere de çok iyi gelecek… Bir başka “asi delikanlı” olan Yaşar Kurt’un “Anne” adlı albümü ise, bir tür pre-best of gibi. Yaşar Kurt’u Yaşar Kurt yapan bütün o şarkılar, çığlıklar, bu albümde bir araya getirilmiş. “Haydi Erkekler Savaşa”, “Kamyonlar Kavun Taşır” ve diğerleri. İçinize kapanır gibi olduğunuzda başvuracağınız şarkılar bunlar. Yalnız olmadığınızı hatırlamanız, rastgele savrulmamanız için…
Mor ve Ötesi’nin peşinden
MMC’nin VJ’lerinden biri olan Merih’in “Can Ayazım” adlı albümü de; bu tür genç VJ-oyunculardan beklenmeyecek ölçüde düzgün bir albüm. “Ünleneyim de nasıl olursa olsun” diyen onlarca VJ ve BBG’linin bütün sinirlerimizi altüst ettiği bir devirde, “12 yaşından beri trompet çalan” Merih’in böyle bir albüm yapmış olması gerçekten çok önemli. “Yakışıklı ve genç olma”nın, ille de “yeteneksizlik” anlamına gelmediğini yeniden göstermiş oldu hepimize… “Sarhoş” adlı albümünü kış ortası çıkarmış olan Füsun Coşkun, bu albümde yer alan “Damarımda Kanımsın” adlı şarkıyı yeniden görücüye çıkarıyor. İlter Kalkancı, Efe Demiryoğuran, Çağlar Yılmazkul, Bora Yalçınduran ve Barış Gören, Sinan Subaşı’nın bu kırk yıllık içten çığlığına çok çağdaş yeni bir kılık biçmişler. Şarkının bel kemiğini kırmadan da remiks yapılabildiğini görmek çok güzel bir şey. Asya için yapılan miksler de böyle. Sony, Asya’nın “Dönmem Yolumdan” adlı albümünde yer alan “Boşver Hayat Kısa”nın ritmini hızlandırdı ve çok iyi etti. 90′ların en kayda değer isimlerinden biri olan eşsiz Asya, şarkısını bu haliyle çok daha geniş yığınlara duyurabilecek… Ama asıl bizi peşinden sürükleyecek olan şarkı Mor ve Ötesi’nin “Yaz Yaz Yaz”ı olacak gibi. Süperstar’ın 90′lı yıllara giriş şarkısı olan bu Şehrazat bestesi, Mor ve Ötesi’nin elinde “geleceğin şarkısı” olmuş gibi. Hem deneysel hem de çok sağlam, çok sahici. Mor ve Ötesi, kendisine umut bağlayan hiç kimseyi yanıltmıyor. Her yaptıkları, bir önce yaptıklarının bir adım önünde oluyor. Mutlaka yeni bir şey deniyor, buluyor, önümüze sürüyorlar. Yalnız bu şarkı değil, Mor ve Ötesi’nin bizzat kendisi de, gelecekte dinleyeceğimiz müziğin nasıl bir şey olacağı konusunda oldukça önemli bir gösterge. Bütün engellemelere rağmen, Mor ve Ötesi ve benzerlerinin çabalarıyla, Türk popu mutlaka daha ileri bir noktaya taşınacak. Lale Müldür’ün “yapay serüvenlerin mevsimi” olarak nitelediği yaz mevsimi, en azından müzik piyasasını hareketlendirmeye yarıyor işte. Yapaylıktan sıkıldığımızda, başvuracağımız çok fazla şarkımız var.
Bulursanız kaçırmayın
Her Zaman Bir Şarkı / Gökalp Baykal – CD – Zihni Müzik Merkezi
Anne/Yaşar Kurt-CD-Yaşar Kurt
Can Ayazım/Merih-CD-Arma Müzik
Damarımda Kanımsın/Füsun Coşkun-promo CD single – Sakman
Boşver Hayat Kısa/Asya-promo CD single-Sony
Olur mu…olur mu/Gözünaydın/Nilüfer-CD-Erol Köse Produstions

Naim Dilmener, Radikal 2

18 Temmuz 1999

EN HİSLİ ŞARKI SİZİNKİSİ OLACAK

Bilgisayar çalabiliyorum

Bilgisayar modern müziğin ana enstrümanı oldu. Onunla müzik yapmak çok marifet istemiyor. Eğer cihazınız varsa, siz de hemen kendi bestelerinizi yapmaya başlayabilirsiniz.
Bilgisayarın sayısız faydalarından biri de isteyen herkese küçük bir yatırımla müzik yapabilme imkanı sağlaması. Evinizdeki bilgisayarla, fazla masrafa girmeden müzik yapmaktan bahsediyoruz. Yani müzik ve enstrüman üzerine kafa yormadan beste yapabilmenin keyfi var işin ucunda. Bir ses kartı ve buna uygun programlar sayesinde şarkılarla istediğiniz gibi oynayabiliyorsunuz. Bu işe amatör bir merakla başlayıp zamanla evinde yaptığı şarkılarla albüm çıkaranlar bile var. Geçtiğimiz günlerde çıkan “Aksi İstikamet” adlı toplama albümde bulunan “Inside My Dreams” adlı şarkının sahibi Mert Yücel (22) bu parçayı evinde kurduğu sistem sayesinde yapmış. Yakında çıkaracağı house tarzındaki albümünün Türkiye’de bir ilk olacağını iddia ediyor. Yücel, “Evinizde mini bir stüdyo kurmak, her şeyin elinizin altında olması çok keyifli. Çok rahatsınız,” diyor.
M.S.Ü’de ve Yeditepe Üniversitesi’nde “Bilgisayar Destekli Tasarım” dersleri veren ve aynı zamanda müzisyen olan Gökalp Baykal’a göre ise bilgisayar hiçbir zaman canlı müziğin keyfini vermiyor. Ama kesinlikle bazı avantajları var: “Çalacak adam olmadığında yardımcı… Ya da etrafınızda kimse olmasını istemediğiniz zamanlarda onunla her şeyi yapabileceğinizi biliyorsunuz.” Peki eve basit bir sistem nasıl kurulur? Öncelikle ekranı, klavyesi, faresi ve hoparlörüyle bir bilgisayar gerekiyor. Herhangi bir ses çıkarabilmek için de bilgisayarınızda ses kartı olması lazım. Ses kartı sayesinde bilgisayara şarkı yükleyebiliyor, onu bozabiliyor, üstüne vokal yapabiliyor ve tüm bunları müzik setinize kaydedebiliyorsunuz. Baykal’a göre çoğu kimse ses kartının marifetlerinin farkında değil. Sadece oyunlarda silah sesi duymak için kullanıyor. Ev tipi ses kartlarının fiyatı 100 – 200 dolar… İşe başlarken ses kartınızda “midi,” “wave”, “wave table” özelliklerini devreye sokmanız gerekiyor. Bu özellikler seslerin bilgisayara mikrofonla ya da başka bir girişle, mesela CD ROM’la, dijital olarak aktarılmasını sağlıyor. Ses kartlarının içinde synthesizer programları da yer alabiliyor. Bir de “sample”larden oluşan CD’ler var. Bu CD’lerde çeşitli enstrüman sesleri bulunuyor. Ayrıca bilgisayarın klavyesini bir org haline getirebilmek de mümkün. Böylece bir şarkının altyapısını tamamen siz kurabiliyorsunuz. Üstüne bir de vokal yaptınız mı, şarkınız hazır!
Ne gerekir?
Donanım: Ses kartı
Dinleme: Hoparlör, müzik seti
Girişler: CD, mikrofon, stereo
Programlar: Midi (Cubase ve onun Audio ve VST gibi türevleri), Cakewalk, Midisoft.
Ses kartları: Live! (dijital özelliği yok), Live! Valve (dijital özellikli), PCI 64, PCI 128, Diamond MX 300, Aztech PCI 368DSP, Genius Sound Maker 32 ve 64…

Efkan Kula, Milliyet

9 Temmuz 1997 – Sayı 313

Kendin yap – kendin kaydet

“Kendin yap – kendin kaydet” metoduyla çalışanlar arasında Gökalp Baykal ve Cem Berksoy adlı iki müzisyen daha var.
Baykal birikmiş bestelerini kalıcı hale getirmek için başlamış evde kayıt yapmaya.
Uzun zaman önce rock gruplarında gitar çalarak müziğe başlayan Baykal parçalarının tamamını kendisi kaydediyor.
Yeni albümü “Ağustos 1996″ ise yakın bir zamanda Kod Müzik’ten çıkacak……

Aktüel

2 Mayıs 1999

Gökalp Baykal ilk albümü “Ağustos 1996″yı iki yıl önce çıkarmıştı.
Geçtiğimiz günlerde çıkan ikinci albüm “Yabancılar” ilki gibi akustik.
Fakat müzikal olarak daha doyurucu olmuş.
Albüm, Gökalp Baykal tarzını bilen ya da akustik müzik seven herkese tavsiye edilir.

Milliyet Gazete Pazar

Nisan 2003

Her Zaman Bir Şarkı

80′lerden bu güne 4 yasal ve bir çok self albüm çıkartan sanatçı, biz beton karafatmalarının hikayesini rock’n roll ve blues diliyle aktarıyor. Albüm tam bir yıldızlar geçidi.
Kısa süre önce “Kafi” adlı albümünü çıkartmış olan Akın Eldes bu albümün “esas gitarist”i. Baykal’ın uzun süredir birlikte çalıştığı Cenk Tarhan (bass gitar) ve Serkan Ayman (davul) yine görev başında. Bir başka eski Bulutsuzluk Özlemi ve şimdi Baba Zula elemanı Oya Erkaya da üç şarkıda konuk olarak yer alıyor. Diğer konuk müzisyenler ise şöyle: Cengiz Baysal (davul), Şuayip Yeltan (bass gitar), Cenk Sarkuş (vurmalı), Arda Algül (org, synthesizer), Emre Cebeci (armonika) ve Selmin Kara (geri vokal).

Gökalp Baykal’ın notu:
Bu tanıtım yazısında da ne yazık ki İsmail Safa Yalbaz (piyano, akordeon, vokal) ve Mine Erkaya (kayıt, geri vokal) nasıl olduysa yine atlanmış.

KemancıZine

Nisan 1993 – Sayı 10

Artık şu demo olayı çok keyifli bir hal almaya başladı. Arada sırada sus payı niyetine çıkarılan birkaç kasetin dışında manifaturacılar çarşısının Türk rock gruplarına karşı tavrı bilinir ve pek değişmez. Bir senedir oldukça hızlanan demo piyasamız, ilginç ama tehlikeli bir moda halini almaya başladı. Paraysa para, çalışmaysa çalışma. Kalitesini ön plana çıkartabilen gruplar için sorun çıkmayabilir ama henüz grup tınısını oturtamayanların modaya uyma isteğinin onlardan neler götüreceği tahmin edilebilir. Yıkıcı olmak istemiyorum ama işin suyunu çıkartmamak gerekir. Üstelik bu kasetlerin zaman içinde koleksiyon nesnesi haline gelme şansları bile var. İşte Gökalp Baykal’ın demoları üç beş sene sonra koleksiyoncuların mumla arayacağı isimler arasında olacaktır. Baykal, sadık Stüdyo İmge okurlarının hemen anımsayabileceği isimlerden birisidir. Yıllarca rock dünyasının matbuat kanadında çalışmasının ardından şimdi de işin öbür kısmındaki yeteneklerini gösteriyor.
Aslında onun durumu biraz karışık. Ortada üç demosu var. Bunlardan birisi çok özel bir çalışma. “Mr.G. Meets Dylan Thomas”… Bay G, adamımızın çıkardığı Diplo Docus adlı fanzininde kullandığı kod adı.., Adı geçen kayıt ise tam bir sevgi çalışması. Gökalp’in entelektüel yanlarından birini sergilemekte. Yapılanı basitçe ’92 Eylül’ünün üç günü içinde D.T. adlı şairin kendi sesiyle okuduğu şiirlerin altına, klavyeler kullanarak bir müzikal alt yapı yerleştirmek olarak sınıflayabiliriz. Dar bir kesimin gerçekten beğeneceği, oldukça farklı bir çalışma. Dylan Thomas’ı sevenler için. Asıl önemli olan diğer iki demo: Fostex 4 kanallıyla ’86 Nisan’ının iki Pazar öğle sonrası Galata Kulesi sanatçı soyunma odasında kaydedilen “Kedilerin Günü”. Ve ’92 kışında çeşitli evlerde kaydedilen “Evimde” İki demoda da lead gitarı Alper Karamahmutoğlu çalıyor. Dylan tarzı rock sevenler için mutlaka dinlenmesi gerekli demolar. Baykal, bası Kramp’dan Nezih’e çaldırdığı ikinci demosunda müziğini bana göre çok daha geliştirmiş. Daha müzikal, daha oturmuş ve daha rock. Bazı parçalar, ticari cila ile parlatılırsa, hit olmamaları için hiçbir sebep göremiyorum.
Şunu eklemeliyim ki ‘Gözün Üstümde’, ‘Senin Gibi Bir Kadın’ ve ‘Simetrik Yollar, şu anda yasal kaset sahibi olan birçok Türkçe rock müzik yapanları kıskandıracak türden. ‘Sıradan Bir Gün’ basit ama keyifli yapısıyla Top lO’a aday. Kesin olan bir şey var. Türkçe rock ile ilgilenenlerin, beste çalışanların ve dahi koleksiyoncuların bir şekilde ulaşması gereken demolardan Gökalp Baykal’ınkiler. Yazarsanız, Stüdyo İmge ulaştıracaktır size. Son sözleri Gökalp Baykal’a bırakalım:
“Bütün şarkıları, yıllar boyunca birbiri ile ilgisiz zamanlarda yazdım. Demo kasetim bu nedenle kendi içinde herhangi bir bütünlük içermiyor. Belki de bir rastlantısal bütün? Demoya “Evimde” adını, Alper’le ortak bir ses yakalamanın doyulmaz tadı nedeniyle verdim… Nezih hep itici gücümüzdü ve sonuç üzerinde çok büyük katkıları oldu… Fostex X26 4 kanal kaset kaydedici ve müzik setimi kullanarak yaptığım kaydın mucize yaratmayacağını baştan beri biliyordum, aslında bunun beni pek de rahatsız ettiğini söyleyemem.. Müzikle bir şeyleri paylaşmak, onun dışındaki her şeyi arka planda bırakmak, bir çabayı birlikte zenginleştirmek.. Aslında bütün yaptığımız bundan ibaret.”

Çetin Şan, Stüdyo İmge

Nisan 2001

Gökalp Baykal, iyi bir müzisyen ve kesinlikle çok sıcakkanlı bir insan her şeyden önce. 99 yılının yaz aylarında yerel bir tv de televizyon programı yaptığım dönem geldi aklıma birden. Gökalp Baykal’ın Kod Müzik’ten çıkan albümünün bir klibi vardı işte o klibi bayağı döndürmüştük tv programında.
Gelelim “Yabancılar” albümüne. Yabancılar kesinlikle çok iyi bir albüm! Ama bu albüm için yapılan promosyonu beğenmedim açıkçası. Yani bir kere müzik pazarlanabilecek bir müzik. Balladlarla falan bir klip çekip iyi de bir promosyon dönemi geçirdimi en az 100 bin satardı bu albüm. Satanların fazlası ne? Eksikleri bile var aslında.
Aslında Bütün Yaptığım’la başlıyor albüm. “Aslında bütün yaptığım erkenden uyanmak” diye hayata “kahretsin ama sana mecburum” diyebiliyorsunuz. Roll’un eski bir sayısındaydı sanırım “Karantina” için Türkiye’nin en iyi rock şarkısı demişlerdi. Karantina çok iyi bir şarkı evet, ama Gökalp Baykal daha iyilerini yaptı. Şarkıyı dinlerken kendimi tutamayıp ben de onlara eşlik ediyorum.
İşte benim şarkım. Bir Şans Daha! Rock’n Roll bu! Bir soft rock balladı. “Bırakma burada beni bu ıssız karanlık sokaklarda, bir şans daha ne kadar vakit geçmiş olsa da” diye Bob Dylan vari edebiyat parçalamalar. Bu halde kalıp, öylece yılları geçirmek geliyor içimden. Ama bazen insanlar “Bir Şans Daha” veremiyor. Kendimi toparlamam lazım, yoksa şuracıkta ağlayacağım…
Balladlara devam. Köprüler ve Yabancılar. “Pek çok dostlar vardı” diyor. İnanın röportajda cevabı almak için çok uğraştım, ama “olmaz” dedi. Aşkı ve hüzünü daha da önemlisi hepimizin geçmişe ait sorunlarımızı bu şarkıda iyi anlatıyor.
Heyy… Edie Cochran geliyor. Gözüm Üstünde. Paso akustik gitar. CD kitapçığında kedileriyle ilgili bi notu vardı. Sanırım kedilerine ithafen yazdı bu şarkıyı.
Bir Uğultu Duyuyorum. Sabih’in gitarlarının yanında yine kendisinin çaldığı bası da hissediyoruz. Ve finale doğru Gökalp Baykal’ın ritim gitarı.
Soluksuz Kaldıııım suyun dibinde. Albümün hard rock şarkısı desem yanılır mıyım sizce? Tam bir Hard Rock şarkısı. Zeppelin’in “You Can’t Kill Rock’n Roll”u na benzettim.
Simetrik Yollar, albümün hayata karşı isyanını biraz da olsa şarkıya döküyor. Nedim Tanyolaç’ın davul atakları da küçümsenecek gibi değil. Saksofonun da katılımıyla son derece zengin bir şarkı haline gelmiş.
Liriksel olarak beni fazlasıyla tatmin eden ancak müzikal açıdan diğer şarkıların biraz gerisinde kaldığını düşündüğüm Konuş Benimle’ye geldik. Aslında sonlara doğru flüt ve basın katılımını oldukça beğendim. Sesini duymayı özledim, dokun saçıma ürpermeyi özledim…
On Yıl Geçti başladı işte. “Bu bir öykü değil ne de bir roman”. Ritmik sololar ve synthesizerin gitarların altında çalışması her ne kadar şarkıya Rock’n Roll imajı verse de şarkının buna ihtiyacı yok. Hard Rock soundlu bir ballad diyeceğim ben buna. Gerçi tabir tam oturmuyor ama neyse.
Hüzüne günaydın diyelim şimdi de: Günaydın Hüzün. Eski Bulutsuzluk elemanı Oya’nın (Erkaya) iyi bir basçı olduğunu bu şarkıda da görüyoruz. Oya çok iyi bir bas gitarist ve burada da görevini layığıyla yerine getirmiş. Akın (Eldes) işte, esprili kişiliğini bu kez de finishdeki eğlendirici solosuyla su yüzeyine çıkarıyor.
İki Satır Arası. Soft Rock şarkısı demek için acele etmeyin. Biraz sonra hareketleniyorlar.
Senin Gibi Bir Kadın. Young’ın mızıkasından etkilendim diyor Gökalp Baykal. Tamamen bir Gökalp Baykal ürünü. Vokal/Gitar/Mızıka ve tabii şarkı da ona ait. Sinirli sinirli gitarına vuruyor, belli. O kadın kim merak ettim doğrusu.
Albüme kendi açımdan Neden Uyandırmadın ile nokta koymak zorundayım, ama sizin daha paragraf yapmanız gerekiyor albümü alarak. Sabih’in aralardaki soloları ve girişteki synth gitar bölümleri etkileyici. Final için mükemmel bir şarkı.
14 tane mükemmel şarkının var olduğu bu albümü hepinize öneriyorum. Aslına bakarsanız bu albüm Gökalp Baykal antolojisi gibi bir şey. Eski şarkıların yeniden düzenlemeleri yapılmış. Herkesin dinlemesi gereken bu albümü edinmeniz gerekiyor. “Müzik Market’te bulamıyorum” bahanesine son www.zihnimusic.com’a girin sadece. Adresinize teslim ediyorlar, en azından kasetini edinin. Ama cd’sini dinlemek büyük bir keyif böyle bir albümün. Alın, alın, alın!!!

Volkan Beyde, Rockbank

4 Nisan 1999

Rock tutkunlarına “Akustik Rock”

BORUSAN Kültür ve Sanat Merkezi, müzikseverleri bugün saat 19.00′da rock müziğinin usta isimlerinden Gökalp Baykal ile buluşturuyor. Baykal, grubuyla birlikte vereceği “Akustik Rock” başlıklı konserde Türkçe sözlü blues, balad, rock and roll türündeki eserlerin akustik yorumlarından oluşan 22 parça seslendirecek.
Şarkılarında sevgi. hüzün, korku gibi insani kaygıları anlatan sanatçı bu konserde beste ve güfteleri kendine ait alan parçaları yorumlayacak.
Konsere giriş ücretsiz; biletler Borusan Kültür ve Sanat Merkezi’nden temin edilebilir.
1997de yayımlanan “Ağustos 1996″ adlı albümünün ardından “Günaydın Hüzün”(1998) ve “Yabancılar” (1999) albümlerini çıkaran Baykal’ın müzikle ilgili çeşitli yayınları da bulunuyor. Baykal’ın bir başka özelliği de Mimar Sinan ve Yeditepe üniversitelerinde bilgisayarla tasarım dersleri vermesi.
Bugünkü konser bu çok yönlü sanatçıyı tanımak için iyi bir fırsat…

Hürriyet

Nisan 1999

Gökalp Baykal, Türk rock’unu yakından takip edenler için oldukça tanıdık bir isim. Daha önce “Ağustos” adlı bir solo ve blues grubu Catwalk ile “Günaydın Hüzün” adlarında iki albüm yayınlayan Baykal’ın son albümü “Yabancılar”, rock, punk, reggae ve blues öğelerini sentezleyen, rahat dinlenen bir çalışma. Baykal albümünde, kendi ifadesiyle gezegenler arası gezileri, tuhaf enstantaneleri, bitmeyen karabasanları, satırla doğranmış satır aralarını, fos çelişkileri, yıldıran yarışları fantastik öyküler halinde anlatıyor. Bütün bu yaklaşımlar, özellikle belirli konulara odaklanmaktan muzdarip olan Türk şarkı sözleri açısından iyi. Baykal ve Baykal gibi müzisyenlerin farklı konularda şarkı üretme çabaları, zaman içinde dilin kendi yapısından kaynaklanan estetik unsurların da daha iyi anlaşılmasını ve Türk rock’unda şarkı sözü probleminin aşılmasını sağlayacak diye düşünüyorum.

K.Ö. , Blue Jean

19 Mart 2004

Borusan konseri

Baykal da memnun seyirci de!
Salon hınca hınç doluydu, seyirci oldukça ilgiydi bu ikiliye karşı. Mine Erkaya’da bu konserin kayıtlarını yapmak üzere oradaydı. Konser bittiğinde seyirci yerinden kalkmak istemeyince son bir şarkı daha söyleyen Baykal da hayli memnundu.

16 Mart Salı günü Borusan Kültür Merkezi’nde Gökalp Baykal ve İsmail Safa Yalbaz’ı dinledim. Daha çok bir dinleti havasında geçen konser, su gibi akıp geçti. İlk kez sahnede izlediğim Gökalp Baykal ve Safa Yalbaz dinleyiciye oldukça hoş vakit geçirtti. Seyirciyle, zaman zaman sohbetlerin de olduğu konser, sanki bir ev ortamında geçiyormuş hissi yarattı bende. Sanırım seyirci de aynı elektriği almış olmalı ki, aynı rahatlık ve gülümsemeyle izledi konseri.
Daha önce tam kadro bir ekiple hep sahneye çıktığını ifade eden Baykal, bu sefer akustik ağırlıklı, bol enstrümanlı bir konser verdi. Armonikayı şarkılarında çok fazla kullanan Baykal bu seferde bunu kullanmayı ihmal etmedi. Hem gitarı, hem de armonikası ile çaldı, eski şarkılarından örnekler verdi. Ayrıca yeni bir albüm hazırlığında da olan Baykal ve arkadaşları, en son yaptıkları ve ilk kez çaldıkları bir parçayı da o gece dinleyiciye sundular. Üstelik ilk kez bir şarkısında farklı bir enstrüman denemesine de girmiş Baykal. Yalbaz’ın çaldığı ud, farklı bir tat vermiş bu yeni şarkıya. Anlaşılan o ki, Baykal yeni albümünde bazı değişiklikler yapma isteğinde. Farklı sesleri müziğine katarak, dinleyicisine sürpriz yapmayı düşünüyor. Biliyorum ki bunu tavrını ve tarzını koruyarak yapacaktır. En azından öyle bir hava hissettim.
Salon hınca hınç doluydu, seyirci oldukça ilgiydi bu ikiliye karşı. Mine Erkaya’da bu konserin kayıtlarını yapmak üzere oradaydı. Konser bittiğinde seyirci yerinden kalkmak istemeyince son bir şarkı daha söyleyen Baykal da hayli memnundu. İşin özü herkes hoş bir ifadeyle, dinlenmiş bir ruhla ayrıldı oradan. Hani müzik ruhun gıdası derler ya, işte öyle bir şey….

Deniz Durukan, studyoimge.com

16 Mart 2004

Kültür Servisi – Rock müzisyeni Gökalp Baykal bugün saat 19.00’da Borusan Kültür ve Sanat Merkezi’nde bir konser verecek. Baykal konserde, Türkçe sözlü şarkılarını gitar ve ağız armonikasıyla akustik olarak yorumlarken daha önce hiçbir yerde çalınmamış yeni şarkılarına da seslendirecek. Sanatçıya konserde piyano, akordeon ve ut ile İsmail Safa Yalbaz eşlik edecek. Gökalp Baykal DGSA Mimarlık Yüksekokulunda mimarlık eğitimi alırken gitar çalmaya, 1980 yılından itibaren de beste yapmaya ve şarkı söylemeye başladı. İlk dönemde çalışmalarını sahnede sürdüren sanatçının 1997 yılında “Ağustos 1996” adını taşıyan ilk albümü yayımlandı. Bu albümü 1998 yılında Catwalk topluluğuyla yaptığı dört şarkılık blues ağırlıklı “Günaydın Hüzün” adlı EP’si ve 1999 yılında “Yabancılar” albümü izledi. “Yabancılar” albümünden kısa bir süre sonra klasik müzik kökenli piyanist İsmail Safa Yalbaz ile çalışmaya başladı. Baykal’ın “Akustik Anılar – Konser” albümü 2001 yılında internet üzerinde, 2002 yılında müzik marketlerde yerini aldı. Sanatçının son olarak “Her Zaman Bir Şarkı” adlı albümü müzik severlerle buluştu.

Cumhuriyet

14 Mart 2004

Ne varsa alternatifte var

Müzik piyasası büyük durgunluk yaşarken gökten üç albüm düştü: Ayşegül’den “Yağmur”, Gökalp Baykal’dan, “Sevgililer Günü” ve Kurban’dan “Sert”
Bu aralar müzik piyasamız çok daralmış durumda. Çok az albüm yayınlanıyor, daha az klip çekiliyor. Büyüğü küçüğü, firmaların tamamına yakını beklemede. “Popstar” ortalığı ateşe verdi, reyting rekorları kırıldı, herkes evinde oturup sahnede şarkı söyleyen çocukları seyre daldı ama müziğe karşı yükselen bu ilginin bir gramı olsun satışlara yansımıyor. Kimse albüm almıyor ya da çok çok az, çok seçerek alıyor. Öyle olunca, yerlisi yabancısı bütün firmalar “Bir bekleyelim de…” demeye başladı. Bekliyorlar da. Belki bahar ayları ile birlikte bir heyecan başlayacak, “Yaz geliyor” diyerek bekletilen projeler piyasaya verilecek ama görünen o ki, o zaman da herkes hayal kırıklığına uğrayacak. Çünkü toplam satış adedinin geçen yıla göre bu yıl artması beklenmiyor. “Aynı kalsın yeter” diyen firma çok. İyi taraflarına gelip Yıldız Tilbe ve Tarkan piyasaya yeni bir şey sunarsa ne ala, bu yılı da kurtarmış gibi olacağız. Yoksa halimiz harap.
Genel çarkın dışında işlerini görmekte olan (gerçek) müzisyenler çok daha alçakgönüllü şartlarda, çok daha ucuza mal ettikleri albüm ya da çalışmalarıyla karşımıza çıkıyor ve daralan kalpleri ferahlatıyorlar. “Güzelleme” serisi ile her yaştan, her türden insanın gönlünü kazanmış olan Ayşegül, ilk albümleri ile birlikte rock’un tepesine oynayan Kurban ve her zaman alternatif olana özellikle sarılan Gökalp Baykal da bu aralar böyle yapan isimlerden. Müzik piyasası daralmışsa daralmış, kimse satmıyorsa satmıyor; çok satmak takıntısı hiç olmamış bu isimler, bu şartlarda bile bizi yalnız bırakmıyorlar işte. “Güzelleme” serisinin ilk albümü ile 1994 yılında, neredeyse tek başına bir “Türkülere dönüş” başlatan Ayşegül “çok satma”ya yabancı bir isim değil aslında. Sanatçı, bunu özellikle planlamış, istemiş olmamasına rağmen “Güzelleme” serisi ile büyük satış rakamlarına ulaştı. Türküleri tekno yapmak, dans edilebilir bir hale getirmek, rock yapmak, bilmem ne formunda sunmak hep Ayşegül’ün başarısı sonrasında ortaya çıkan eğilimler oldu. Pop patlaması ile birlikte, kendini tamamen bizden olmayan ezgilere kaptırmış olan genç kuşak, Ayşegül’ün albümü ile birlikte (kısa bir şaşkınlık evresinden sonra) bir parça kendine geldi, daha eski kuşaklar da ancak bu albüm sonrası rahat bir nefes aldı. Uzun sürmüş bu “Güzelleme” serisi ve arada bir yerde duran “Güz” albümü sonrası, Ayşegül şimdi de, zamanında Mine Koşan tarafından dillere düşürülmüş, ardından Erkin Koray tarafından daha da yaygın bir hale getirilmiş Vedat Yıldırımbora’nın şarkısı “Yağmur”dan adını alan albümüyle yeniden karşımızda. Erkin Koray tarafından yapılmış halini (bu satırların yazarı dahil) çoğu eleştirmen Türk popunun en güzel şarkısı olarak kabul etmekte. Böyle bir ünü olan bir şarkıyı yeni baştan söylemek gerçekten cesaret işi. Ama Ayşegül, çok da iddialı olmadığının altını çizen bir düzenleme ile girişmiş bu işe. Başarmış da. Ayşegül’ün versiyonu belki Türk popunun “en bilmem ne…” versiyonlarından biri haline gelmeyecek ama şarkıcı “Yağmur”u bir Ayşegül şarkısı haline getirmeyi başarmış. Bu (çoğunlukla becerilemeyen) cover patlamasında da bundan daha önemli bir şey olmasa gerek. “Güzelleme” günlerine olağanüstü bir gönderme sayılabilecek “Uykuda mısın (sevgili yarim)?” ile devam eden albüm, türlü çeşitli türküler, değişler ile sürdükten sonra “Yalel” ile bağlanıyor ve bittiğinde aklınıza tek gelebilen albümü baştan bir daha dinlemek oluyor. Dinleyeni, bu kadar abartısız ve sade bir yorumla bu kadar etkileyebilen çok az isim var, Ayşegül de bunlardan biri.
Dudak uçuklatıcı
“Alternatif olanın” peşinden şartlar öyle gerektiriyor, bu talep ediliyor diye değil, ruhen zaten böyle biri olduğu için giden Gökalp Baykal, geleneksel olana hiçbir zaman yaslanmadığı gibi, “bir yenilik yaptım işte, bu kadarı yeter” deyip kenara çekilip oturanlardan da olmadı. Denemek, sürekli başka formların peşinde olmak Gökalp Baykal’ın işi. Baykal, resmi olarak satışa sunulmamış, sadece çok az sayıda basılıp dağıtılmış “Sevgililer Günü” adlı single’da, yine dudak uçuklatıcı bir iş çıkarmış. Müzisyen, bu çalışmada, henüz hiç albüm yayınlamamış ama demo kayıtları elden ele gezen Zardanadam adlı alternatif ötesi grupla işbirliğine girişmiş. Gökalp Baykal’ın daha önce yayınlanmış albümlerinde yer alan “Sevgililer Günü” ve “Bir İş Bir Eş” adlı şarkıların yeni versiyonlarından oluşan bu single, hem Baykal’ın orta sınıf ahlâkı ve yaşam tarzına yaklaşım biçimini yeniden gözler önüne seriyor hem de müzisyeni Zardanadam ile işbirliği yapmaya iten nedenlerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Baykal ve Zardanadam, dünyaya aynı gözle bakan iki ekip ve bu yeni versiyonlar her iki taraf için yüz akı olmuş.
İlk albümlerini 90′lı yıllar bitmek üzereyken yayınlayan Kurban da epeyce fazla miktarda insanı etkilemiş ve rock’un giderek pop bir çizgiye kaymasından rahatsızlık duyanları huzura kavuşturmuştu. Aradan geçen dört yıl boyu, bu huzura ermişler Kurban’dan yeni bir albüm bekledi durdu. Bu bekleyiş uzun sürdü ama nihayet “Sert” adı verilmiş ikinci çalışma yayınlandı. Albüm, sahiden adı gibi sert. Bunda, muhtemelen Kurban’ın, “Biz de rock yapıyoruz işte” deyip aslında çok daha uysal bir müzik yapıyor olanlara karşı duyduğu kızgınlığın etkisi var: “Madem öyle gel böyle” demek istemiş gibi Kurban. “Sert”teki sound, bu alanda bugüne kadar görülebilmiş en yetkin altyapının üzerinde yükselmiş. Vokal kaydındaki (detone olmayı seçilmiş bir tavır gibi sunan) “Duman etkisi” olmasa, bu albüm kolaylıkla Türk rock’unun en iyi üç-beş albümünden biri olarak kabul görebilirdi. Ama (tavır ya da eda yapacağım diye) solistimiz buna izin vermemiş. Ama olsun, albüm bu hali ile de delicesine heyecan verici. Ne varsa alternatif olanda, kendisini farklı olarak konumlayanda var. Müzik dünyası çökmüyorsa, yalnızca onlar var diyedir.
Bulursanız kaçırmayın
Yağmur / Ayşegül – Ece Müzik – CD
Güzelleme 1, 2, 3, 4 – Kalan – CD
Kurban / Kurban – Raks / Tempo – CD
Sert / Kurban – On Air – CD
Sevgililer Günü / Gökalp Baykal / Zardanadam – promo – CD single
Yabancılar / Gökalp Baykal – Zihni Müzik – CD
Günaydın Hüzün / Gökalp Baykal / CatWalk – Zihni – CDEP

Naim Dilmener, Radikal 2

24 Şubat 2004

Her Gün Sevgililer Günü Seninle

Sevgililer Günü geçeli çok oldu, ama Gökalp Baykal’ın dediği gibi, her gün “takvimde gün saymaya gerek var mı, her gün Sevgililer Günü seninle” diyor. Pek de güzel söylüyor. İnsanın yıllar geçse de içinden aynı aşka, aynı aşkla bakabilmesi pek de kolay değil. Belli ki çok mutlu; evine, işinden sevgiyle dönmekten, sepetinde uyuyan kedisini sevmekten. Baykal ve Zardanadam’ın beraber hazırladıkları iki parçalık Sevgililer Günü single’ı işte dinleyeni böylesine iyimser duygulara götürüyor. Özellikle evlilik üzerine yapılmış bu iki şarkı, herkesin şakır şakır boşandığı, tahammül sınırlarını korumayı beceremediği şu günlerde dikkatle dinlenilmesi gerektiği düşüncesini doğuruyor.
Belki içinizden “ne bu ya, amma duygusalsınız” diyenler çıkabilir. Birbirimizi sevmeyip ne yapacağız, zaten her şey çok fazla acımasız, ilişkiler yeterince donuk, kopuk. Oysa Zardanadam ve Gökalp’in dediği gibi “Sulanmak ister çiçekler”, dokunmak ister, okşanmak, sevgi ister.
“Herkesin olmuştur çocukluk aşkları, hiç koşulsuz sevgi, ilkokul sıraları, bugün göze göz, bugün dişe diş; büyüdün ve aşkların artık çok farklı”, diyor Gökalp Bir İş Bir Eş şarkısında. Elbette aşk çocukluktaki gibi kalmıyor. Yaşa göre de değişim geçiriyor. İlk gençlik aşkı, orta yaş aşkı diye sıraladığında beklentiler değişime uğruyor. Hele bu zamanda aşk, sevgi gibi kavramlar hırsımıza, bir takım çıkar hesaplarının hücumuna uğrayabiliyor. Sevgimizde bile artık doğal değiliz. Dolayısıyla bırakın şu ince hesapları, Sevgililer Günü de bahane -ayrıca hiç de hoşlanmam para harcamaya dönüştürülmüş bu tip özel günlerden- bu iki güzel şarkı eşliğinde sevdiğiniz her şeye sıkıca sarılın.

Deniz Durukan, kontrolkulesi.com

22 Şubat 2000

BU ŞARKILAR DÜŞ KURDURACAK

Kent insanının yaşamını, kaygılarını, düşlerini ve aşklarını anlatan Türkçe sözlü şarkılarıyla tanınan Gökalp Baykal ve grubu, Borusan Kültür ve Sanat Merkezi etkinlikleri kapsamında bu akşam saat 19.30′da İtalyan Kültür Merkezi’nde bir konser verecek.
Baykal ve grubu, konserde sanatçının Ağustos 1996, Günaydın Hüzün ve Yabancılar albümlerinden sevilen parçaların yanı sıra yeni parçalarını seslendirecekler.
Baykal’a piyanoda İsmail Safa Yalbaz, gitarda Tanju Eren, bas gitarda Cenk Tarhan ve davulda Nedim Tanyolaç eşlik edecek

Yeni Binyıl

22 Şubat 2000

KENTLİ İNSANIN DİNLEDİKLERİ

Şehir insanının günlük kaygılarını, düşlerini, aşklarını ve umutlarını Türkçe sözlü şarkılarıyla yorumlayan Gökalp Baykal ve grubu Borusan Kültür Merkezi etkinlikleri çerçevesinde bugün 19.30′da İtalyan Kültür Merkezi’nde bir konser veriyor. Baykal ve grubu bu konserde söz ve müzikleri kendilerine ait olan Türkçe şarkılar seslendirecekler.
Müzikseverler bu konserde Baykal’ın daha önce yayımlanmış olan “Ağustos 1996″, “Günaydın Hüzün” ve “Yabancılar” albümlerinin sevilen parçalarının yanı sıra sanatçının yeni albümü için hazırladığı yepyeni şarkıları dinleme fırsatı bulacaklar.
Gökalp Baykal’a bu konserde İsmail Safa Yalbaz piyanosu, Tanju Eren gitarı, Cenk Tarhan bas gitarı ve Nedim Tanyolaç davuluyla eşlik edecek.

Hürriyet

22 Şubat 2000

GÖKALP BAYKAL VE GRUBUNUN KONSERİ İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ’NDE

Gökalp Baykal ve grubu bugün saat 19.30′da İtalyan Kültür Merkezi’nde konser veriyor.
Grubun söz ve müzikleri kendilerine ait olan Türkçe şarkıları seslendireceği konser Borusan Kültür ve Sanat Merkezi etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştiriliyor.
Daha önce yayımlanmış olan “Ağustos 1996″, “Günaydın Hüzün” ve “Yabancılar” adlı albümlerinden parçaların yanı sıra Baykal’ın yanı sıra albümü için hazırladığı şarkılarının yer alacağı programda, piyanoda İsmail Safa Yalbaz, gitarda Tanju Eren, bas gitarda Cenk Tarhan ve davulda Nedim Tanyolaç sanatçıya eşlik edecekler.

Cumhuriyet

Şubat 1998

Gökalp Baykal, amatör ruhunu kaybetmeden uzun yıllardır müzikle uğraşan bir sanatçı.
1996 yılının Ağustos ayında, yakın arkadaşı Sabih Cangil’in ev stüdyosunda kaydettiği şarkılardan oluşan bu albümde söz ve besteler tümüyle kendisine ait.
Albümdeki bazı parçalarda Baykal’a konuk şarkıcı olarak Kayhan Yavuz katılmış.
Genel bir değerlendirmeyle, teknik açıdan bir takım eksikleri olmasına rağmen samimi ve dürüst bir albüm.
Özellikle söz yazarı olarak Gökalp’in ortalamanın oldukça üstünde bir yeteneği olduğu hemen kendini hissettiriyor.
Underground Türk müzik piyasasıyla ilgilenenlerin dikkatine!….

Blue Jean

Şubat 1999

Daha önce “Ağustos 1996″ adlı albümüyle müzikseverlerle buluşan Gökalp Baykal, “Günaydın Hüzün” adıl Blues EP’sinde, genç Blues grubu “Catwalk” ile birlikte çalışmış.
1998 yaz sonunda kaydedilen ve dört şarkıdan oluşan albüm, standart Blues formunun Türkçe sözlerle yorumlandığı şu şarkılardan oluşuyor: Günaydın Hüzün (G. Baykal), Gözün Üstümde (G. Baykal), Catwalk (enstrümantal/B & İ. Hatipoğlu) ve Tatsız Tuzsuz (G. Baykal)
Gökalp Baykal’ın vokal yaptığı albümde, Berke Hatipoğlu (gitar), İlke Hatipoğlu (Hammond org, synthesizer), Oya Erkaya(bas gitar) ve Serkan Ayman (davul, vurmalılar) çalıyor.

İstanbul Kültür Sanat Haritası

Ocak 2003

Her Zaman Bir Şarkı

Rock’n’roll şarkıları mimarı Gökalp Baykal, Dylan’ların, Young’ların yolundan yürüyen beşinci albümünü yayınladı. Bunca şarkı sonra, yetkin bir sound’a, demli bir söze de daha yakın artık elbette. “Her Zaman Bir Şarkı”, birbirini tamamlayan, destekleyen şarkılardan oluşan bir bütün. Havadan değil, hayattan süzülmüş, bir miktar bekletilip damıtılmış sözler, folktan rock’a ilerleyen bir küçük orkestranın enstrümanlarınca iyi destekleniyor. Baykal’ın en büyük başarılarından biri, heceyle nota arasındaki ilişkiyi, Türkçe’nin rock’la ahengini kendi üslubunca halledebilmiş olmasında galiba. “Gençliğinden çok uzakta”yken aslında gençliğine en yakın durduğu yer olan “Pişman Olacaksın”, “Hiç Anmadım”, toplumsal gerçekçi “Bir İş Bir Eş” ve “Sıradan Bir Gün”, “Gizli Saatler”, “Uykum Kaçtı”, “Her Zaman Bir Şarkı”, albümdeki 13 şarkının en güzelleri. Tabii İsmail Safa Yalbaz’ın düzenlemelerinin hakkını vermek, elektro gitarıyla şarkıları kulaklara nakşeden Akın Eldes’i de ihmal etmemek gerekiyor. Birkaç ay evvel bazı müzik dükkanlarında satışa çıkarılan “Akustik Anılar” başlıklı konser kayıtlarıyla birlikte, “Her Zaman Bir Şarkı”yı da Türkiye rock’unun nadide bir parçası olarak el altında bulundurmak gerek.

Merve Erol, Post Express

Ocak 2003

Gökalp Baykal’dan taze şarkılar, taze albüm: “Her Zaman Bir Şarkı”. Akın Eldes, Oya Erkaya gibi müzisyenlerin konuk olduğu albümde ismail Safa Yalbaz’ın da aranjör olarak büyük emeği var…
Gökalp’in “beşinci çocuğu” olan “Her Zaman Bir Şarkı”daki şarkılar, uyku tutmayan gecelerimizin en büyük dostu olacağa benzer.
Zaten Gökalp de uykusuz gecelerinde folktan blues’a, rock’n’roll’dan latin havalarına kadar türlü çeşitli seyahatlere çıkmış ve bize bu 13v şarkıyı armağan etmiş.

Roll

Nisan 1999

Baykal’dan Yeni Albüm
80′lerin başından bu yana çizgisinden ödün vermeden yoluna devam eden Gökalp Baykal ‘Her Zaman Bir Şarkı’ isimli beşinci albümünü yayımladı. Rock’nroll, blues hatta ilk kez yer yer Latin esintilerinin bulunduğu albümde Baykal’a, Bulutsuzluk Özlemi’nden ayrıldıktan sonra geçen yıl ilk solo albümü KAFİ’yi yayımlayan Akın Eldes, Baba Zula’dan Oya Erkaya, davulda da Cengiz Baysal eşlik etti.

Gökalp Baykal’ın notu:
Bu tanıtım yazısında ne yazık ki İsmail Safa Yalbaz (piyano, akordeon, vokal), Cenk Tarhan (bas gitar) ve Mine Erkaya (kayıt, geri vokal) nasıl olduysa atlanmış.


16 Ocak 2003

Gökalp Baykal “Her Zaman Bir Şarkı” adlı beşinci albümü ile iyi bir rock albümü sunuyor dinleyene. Aslında Baykal, bu albümle iyi bir ekip çalışması nasıl olur onu da gösteriyor. Genelde her zaman solistin başarısı ön plana çıkar, o konuşulur. Ama Baykal, ekip ruhunun bir albümün başarısında ne kadar önemli bir etken olduğunun bilincinde. Bu yüzden salt kendini ortaya çıkarmıyor. Beraber çalıştığı müzisyenlerin yaratıcılıklarına geniş bir alan bırakarak, onların da bu şarkılara kendi yorumlarıyla imza atmalarını sağlıyor.
“Her Zaman Bir Şarkı”, bildik Gökalp Baykal soundunu taşısa da bu sefer daha hızlı, daha atak ritimler göze çarpıyor. Özellikle Akın Eldes gitarıyla harikalar yaratıyor. Ona bir kez daha taptım bu albümle. O, muhteşem bir performansla, bütün ruhunu ortaya koyuyor. Samimi, içten olduğu o kadar belli ki, gitarının ritmi bir su gibi akıyor şarkıların içinden. Kimi zaman gürleyerek, kimi zaman da ağır ağır.Yine bas gitarıyla Oya Erkaya, piyano, akordeon ve synthesizer ile İsmail Safa Yalbaz da çok başarılı. Özellikle akordeon beni hep çarpmıştır. Dinlediğin müzik ne tarz olursa olsun, o enstrüman birden seni o müzikten, o tarzdan başka bir yere götürür, farklı bir şey dinlersin, işte o farklılık, o başka yere gitme duygusunu en iyi veren enstrümanlardan biri akordeon.
Gelelim Baykal’a. O şarkı sözleri ve besteleriyle yine dikkat çekiyor.Rock’n’roll, blues ve balad tarzında şarkıları onun kişiliğini de dışa vuruyor. Bu nedenle o müziklerin ruhunu da yansıtabiliyor. Şarkı sözleri genelde kent insanının yoğun iş temposu içindeki yorgunluklarına, tekdüze, birbirinin aynısı geçen günlere, ya da insanın olur ya, nedensiz sıkıntılara, hüzünlere dalması, işte o hep bunlardan söz ediyor. Bir de yaşam içersinde bize önerilen iş, evlilik, çoluk çocuk… gibi önceden çizilmiş rotaları kırmaya yönelik ironik şarkılar da söylüyor. Hani eski Türklerin vardır ya göçer halde yaşarken “at, avrat, silah” hikayesi, işte Baykal’ın “Bir İş, Bir Eş” adlı şarkısı nedense bana bunu hatırlattı. Avrat sadece isim değişikliğiyle eş adını almış, atın yerini araba, silahın yerini de para almış. Koşullar dışında değişen bir şey yok aslında.
Bunun dışında Baykal’ın şarkılarında en dikkatimi çeken şey, “kış” imgesi. O nedense albüm boyunca hep, soğuk, karlı, ürkek, puslu, yağmurlu bir havadan bahsediyor. Sanırım duygularının üşümesi, soğukta kalması onu en korkutan şey. Bunu da yansıtıyor şarkılarına Baykal. Yani Baykal olduğu gibi koyuyor kendini ortaya. Ortak duygulara temas ediyor. O nedenle dinlerken hiç yabancısı olmadığımız, işte ben de böyle düşünmüştüm diyebileceğimiz şarkılara imza atıyor.
“Hiç Anmadım”, “Kaldırımda”, “Demir Almadan” şarkıları özellikle dikkat çekiyor. Bir de Mine Erkaya’nın şahane kayıtları, geri vokaldeki başarısı da yabana atılacak gibi değil. Yine davulda Serkan Ayman, bas gitarlarda Cenk Tarhan ve Şuayip Yeltan da oldukça başarılı. Sonuçta “Her Zaman Bir Şarkı” popüler olup, listeleri kısa bir süreliğine alt üst edecek şarkılardan çok, her zaman dinlenebilecek şarkılardan oluşuyor.

Deniz Durukan, Kontrol Kulesi

11 Ocak 2004

Zardanadam Gökalp Baykal ortaklığı

Zardanadam ve Gökalp Baykal hayranlarına müjde! Aralık ayı içinde Gökalp Baykal ve Zardanadam ortak bir çalışma ile iki şarkılık bir single kaydetti.
Zardanadam ve Gökalp Baykal hayranlarına müjde! Aralık ayı içinde Gökalp Baykal ve Zardanadam ortak bir çalışma ile iki şarkılık bir single kaydetti. Single’da yer alan parçaların Söz ve müziğini Gökalp Baykal üstlenirken düzenlemesini de Zardanadam gerçekleştirdi!
1959 Trabzon doğumlu olan Gökalp Baykal Blues ve Rock tarzı müzik çalışmaları ile tanınmaktadır. Aynı zamanda Mimar olan Baykal’ın bugüne değin çok sayıda demo çalışmaları , AĞUSTOS 1996 (1997), “Günaydın Hüzün” (1998 single), “Yabancılar” (1999), “AKUSTİK ANILAR – KONSER” (2001) ve “HER ZAMAN BİR ŞARKI” (2002) adlı beş yasal albümü bulunmaktadır.. Bununla beraber Bob Dylan üzerine de üç kitabı bulunan Gökalp Baykal, 2003 yılında Zardanadam grubu ile iki parçalık bir single için ortak bir çalışma yürütmeye başlamıştır…
Ekim 2001’de kurulan Zardanadam ise, Mart 2002’de Tamamböceği ve Aralık 2002’de Korsan adlı self-albümleri Deneyevi Stüdyosunda kaydetti. Aynı dönemde çeşitli radyo programlarına katıldı, compilation albümlerde şarkılarıyla yer aldı, barlarda ve üniversite şenliklerinde konserler verdi.
Zardanadam bu güne kadar, Underground rock piyasasının bilinen gruplarından biri haline geldi. 2002 yılında kemancı-zine tarafından yılın en iyi self-albümü ve ikinci en iyi yeni topluluğu ödüllerini aldı. Müzikten kazandığı tüm geliri müziğe aktaran grup, Zardanadam dostlarının katkısıyla Tamamböceği’nin 3000, Korsan’ın ise 5000’e yakın kopyasını Türkiye’nin 50’den fazla kentindeki rock severlere ücretsiz olarak ulaştırdı.
Zardanadam Grubu bugünlerde 3. albümün şarkıları üzerinde çalışıyor ve konserler veriyor. Bu arada Zardanadam hayranları için küçük bir hatırlatma; bir aylık bir çalışmanın ardından Zardanadam’ın web sitesinin (www.zardanadam.com) yeni tasarımı tamamlandı. Grubun şu ana kadar kaydedilmiş tüm parçalarının indirilebildiği sitede daha önce yayınlanmamış beş parçayı da bulabilirsiniz. Bu parçalardan üçü (Biliyorsun Bunu, Gözümün Yaşını Sildim Ben ve Su adamlar) 2002′deTamamböceği albümüyle birlikte kaydedilmiş. Söz ve müziği Ergin Özler’e ait olan diğer ikisi (Süreyya ve Neden Olmasın) ise 2003 yılı içinde kaydedilmiş. Sitede tüm parçaların sözleri ve gitar akorları da mevcut. Ayrıca basında çıkan Zardanadam’la ilgili haber, değerlendirme ve röportajlara, yeni fotoğraf ve bilgilere de ulaşmak mümkün.

http://www.kanald.com.tr/muzik/haber.asp?SarkiciID=513&HaberID=74

KanalD.com.tr

Nisan 1999

2003 Yılına Kısa Bir Bakış

Rock müzik 2003′te son yıllardaki en hareketli dönemini yaşadı. Daha doğrusu, bu alandaki herkes kendi safını seçti. Evet; yine bir yığın festival, konser, yarışma gerçekleşti. Sponsorlar tartışıldı, Amerika’nın Irak’a girmesinin getirdiği siyasi ve ekonomik kaosun müziğe yansımalarını da hep birlikte yaşadık.
En başta Mor ve Ötesi’nin önderliğinde başlatılan Savaşa Hayır kampanyasına birçok müzisyen daha katılınca Savaşa Hiç Gerek Yok adlı single ortaya çıktı. Elbette savaşın etkileri ve yansımaları yıl içersindeki çeşitli organizasyonlara da yansıdı. Bunların içersinde en önemlisi Barıs’a Rock Festivali, bu festivalin çıkış noktası ise Coca Cola firmasının düzenlediği Rock’n Coke Festivali’ydi. 6- 7 Eylül tarihleri arasında Hazarfen’de yapılan bu festival, başta Nejat Yavaşoğulları ve Moğollar olmak üzere birçok grubun ve müzisyenin tepkisini çekti.
2003 yılı bu tip organizasyonlarla gündeme gelirken medarı iftiharımız diyeceğimiz H2000 festivali de birçok açıdan gündeme taşındı. Efes Dark Rock Festivali, Metal Monster dergisinin düzenlediği Kis Metal Partisi, Ankara Saklıkent’te de altı yıldır gerçekleştirilen, 6. Rockstation Rock Festivali, Adana’da 15.Rock Festivali gibi daha bir çok ilde çeşitli organizasyonlar, etkinlikler yapıldı, Roxy Müzik Günleri basta olmak üzere bir çok yarışma da bu yıl içersinde yerini aldı. Bir çok albüm de dinleyicisiyle buluştu buluşmasına, ama göğsümüzü kabartacak, nitelikli çalışmalar çok da sergilenmedi. Ancak üç beş albüm gerçekten de yılın en iyileri dedirtecek nitelikte.

İste bana göre yılın en iyileri:
Demirhan Baylan -Anlamlı Hatalar
Feridun Düzağaç- Orijinal Alt Yazılı
Hakan Kurşun – Kütle
Almora – Kalihora’s Song
Vega – Tatlı Sert 2
Rashit – Adam Olmak İstemiyorum
Gökalp Baykal- Her Zaman Bir Şarkı
Şebnem Ferah – Kelimeler Yetse

Deniz Durukan, kontrolkulesi.com

4 Ocak 2003

Şarkılarla kentli insanın sorunları

Türkçe sözlü folk-rock müziğinin istikrarlı ismi Gökalp Baykal beşinci albümü “Her Zaman Bir Şarkı”yı, CD ve kaset formatında Zihni Müzik Merkezi etiketiyle yayımladı. Sözleri ve müziği Baykal’a ait on üç şarkının yer aldığı albümde rock’n’roll, blues, balad ve hatta latin esintileri duyuluyor. Temelde kendi içinde bir bütünlük ve kurgu içeren şarkı sözleri, günümüzün kentli çalışan insanının sorunları üzerine kurulu. Ancak, albümde şarkılar özellikle bu dramatik yapıyı yansıtacak biçimde sıralanmamış durumda ve Baykal gerçek şarkı sırasının dinleyici tarafından yapılmasının daha doğru olduğunu söylüyor. Albümün düzenlemelerini, üç yıldır Baykal ile birlikte çalışan klasik müzik kökenli piyanist İsmail Safa Yalbaz yapmış. Albümün bir başka özelliği, kısa süre önce “Kâfi” adlı kendi solo albümünü çıkartan Akın Eldes’in, birinci gitar olarak konuk olması. Baykal’ın uzun süredir birlikte çalıştığı Cenk Tarhan (bas) ve Serkan Ayman (davul) yine görev başında. Baba Zula elemanı Oya Erkaya üç şarkıda konuk olarak yer alıyor. Diğer konuk müzisyenler ise şöyle: Cengiz Baysal (davul), Şuayip Yeltan (bas), Cenk Sarkuş (vurmalı), Arda Algül (org), Emre Cebeci (armonika) ve Selmin Kara (geri vokal).

Gökalp Baykal’ın notu:
Bu tanıtım yazısında da ne yazık ki Mine Erkaya (kayıt, geri vokal) nasıl olduysa atlanmış.

Cumhuriyet

Ocak 1999 – Sayı 27

Günaydın Blues

Gökalp Baykal ismini çoğu kişinin duymuşluğu vardır. 80′li yıllardan beridir müzikle yakın temastadır; yazar, çalar, söyler. Bestelerini (demolarını saymazsak), ilk kez bir yıl önce “Ağustos 1996″ albümünde günışığına çıkarmış, evinde kendi kendine titizlikle yaptığı kayıtları sunmuştu. Yeni bir albüm için hazırlandığı kulağımıza geliyordu, ama doğrusu “Günaydın Hüzün” sürpriz oldu. “Günaydın Hüzün” bir EP. İçinde fazla değil, dört adet parça var. (Günaydın Hüzün, Gözün Üstümde, Catwalk ve Tatsız Tuzsuz) Ve bu dört şarkıda en az Gökalp Baykal kadar genç blues grubu Catwalk’un emeği var.
Üç şarkının yazanı ve okuyanı Gökalp Baykal, dördüncü parça ise Catwalk’a ait bir enstrümantal funk-blues.
Grupsuz bir şarkıcının şarkıcısız bir grupla metazori ortaklığı filan zannedilmesin.
Olgun şarkı yazarının genç kardeşlerine veya tersi, gençlerin abilerine sıradan bir jesti de değil.
Neil Young’ın tek albümlük Pearl Jam’le bir araya gelişi gibi yerli yerinde bir takılmaca.
Gitarlar, hammond’lar gırla. Berke ve İlke Hatipoğlu kardeşler, Oya Erkaya ve Serkan Ayman’dan kurulu ekip Gökalp Baykal’la beraber üç-beş gün stüdyoda kalmışlar, gayet dostane bir iş çıkarmışlar.
Blues çalmak istemişler, çalmışlar, güzel çalmışlar.

Roll

3 Ocak 1998

Türk tangosu gibi rock

Gökalp Baykal ismini bilenler vardır. Yazdığı iki Bob Dylan kitabından ve evde kaydedip çoğaltarak dağıttığı ‘under-ground’ albümlerinden. Geçtiğimiz ay Baykal’ın ilk stüdyo çalışması yayımlandı: ‘Ağustos 1996′. Gökalp Baykal, bazı şarkılara ‘konuk şarkıcı’ olarak katılan Kayhan Yavuz ile birlikte yine evde kaydetmişler albümü. Aslında amaç, daha sonra stüdyoda daha profesyonel bir kayıt yapmakmış, ancak malum sebeplerle gerçekleşmemiş. Kod Müzik ise bu haliyle yayımlamayı teklif etmiş, albüm şimdi müzikseverlerin hizmetinde.
Gökalp Baykal profesyonel bir röportajcı değil, onunla ancak sohbet ediyorsunuz, ki ikisi arasında hayli fark vardır. Uzun uzun oturup plaklardan, eski yeni müzisyenlerden, yazarlardan, hayattan, eski gruplardan, Aqua, Ra ve ille de Hardal’dan konuştuk.
“80′lerin başındaki Aqua, Hardal, Ra daha sonra çıkan Meridyen çok iyi gruplardı. 12 Eylül sonrası gençlik depolitize olmuştu ama herhangi bir sanat olayını sanılanın aksine politikanın uzağında düşünmek olası değil. Aktif, sert bir politiklik içinde değildik ama bu grupların kurulması ve konserlerin yapılması son derece politik tavırlardı. Gerçek anlamda ilk rock’n roll grubu ise bence Hardal’dır”.
Roll’u olan bir rock yapıyor Gökalp Baykal. 38 yaşında ama ‘ölmek için de rock’n roll için de genç’. Bir de Türk tangolarına hayran: “Secaattin Tanyerli, Fehmi Ege, Esin Engin gibi tango yapanları severim. Bir form oluşturabilmişler. Ne sözler, ne kullanılan armoniler Arjantin tangosuna benziyor. Çok farklı ve çok güzel. Türk tangosu diye bir şey var yani. Türkiye’de rock’n roll müziği yapanların da bu ülkedeki insanların duygu ve düşüncelerini yansıtması gerekir. Bir nevi Türkiye rock’n roll’u yapılmalı. Aşık Veysel’in “Güzelliğin on para etmez bende ki bu aşk olmasa” sözü gibi söz yazabilmek lazım. Burada anlatılacak çok öykü var.

Serkan Seymen, Radikal

plchldr

plchlr

plchldr