Gökalp Baykal – BT-Haber – 1995
– Elektronik müziğin, ömrünün ilk on yılını henüz aşmış olduğu bir sırada, ama niceliği ve kimliği yaratıcılarının eylemleriyle ve üretimleriyle iyice belirmişken, saygın bir besteci, Stravinski şunları söylemişti: “Şimdi… RCA Synthesizer’ının belirmesiyle, elektronik müziğin bugüne değinki yaşantısının bütünü, gelişiminin yalnız doğum öncesi çağı diye görülebilir”. Elektronik müzikle yeni bir çağın başlamış sayılması, müziğin yakın ya da uzak gelenek bağlarının kopmasını sonuçlamaz. Sanatımızın yüzyıllar boyunca süregelen ve onyedinci yüzyıl başından ondokuzuncunun sonuna değin kurulup büyüyen ve yerleşen bir müzik uygarlığının toprağında ilerleyen evrim çizgisi, günümüzde de, elektronik müzikle açılan bir yeni çağın içinde de uzanımını sürdürme durumundadır.
Türkiye topraklarında yeşermiş en araştırmacı, çalışkan ve verimli müzik dehası, çağdaş müzik bestecisi İlhan Mimaroğlu’nun Elektronik Müzik adlı eserinden bir paragrafla başladık (45. sayfa 24. Bölüm). Kitabı, Haziran 1991′de Pan Yayıncılık (İstanbul) tarafından ülkemize kazandırılmış. Kitap boyunca elektronik müziğin ne olup ne olmadığı, nasıl yaratıldığı en ince ayrıntısına kadar anlatılıyor. Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Birleşik Devletler’e giderek müzik eğitimi alan ve Columbia Princeton üniversitesinde uzun yıllar boyu Müzik Öğretim Bölümü’nde uzmanlık çalışmalarını sürdüren (ve halen New York’da yaşayan) Mimaroğlu’nun arı Türkçesi, yer yer bir arı kadar iğneleyici anlatım biçemi sayesinde bir çırpıda okunabilecek bir kitaptan italik örneklemeler yapacağız. Öncelikle nedir bu elektronik müzik? Bugünlerde çok yaygın olan disko ve pop müziklerinde sık sık karşılaştığımız elektro-harmonik gürültü mü? Yoksa Vangelis veya Kitaro’nun New Age müziği mi? Yoksa Klaus Schulze’nin olağanüstü araştırmacı çalışmaları mı? Değil!
– Elektronik müzik, soyut olarak notalarla bestelenmeyen, doğal ve yapay seslerin işlemlerden geçirilerek (geçirilmeyerek de) band kaydedeci üzerinde somut olarak kurgulanması yoluyla gerçekleştirilen yani bestelenen bir müzikal etkinlik. İlk önceleri Tape Music adıyla anılan bu müzik, zamanla elektronik müzik olarak adını benimsetti. Ussachevsky’nin sunduğu tanımla: “Yordamsal sınırları içinde elektronik müzik, sanat yolunda anlam taşıyan bir anlatım arayan bestecinin, sesleri yakalamak, yaratmak, başkalaştırmak ve örgütlemek için türlü elektro-akustik gereçlerden yararlandığı bir yaratı uğraşı alanı olarak ele alınmalıdır.
“Elektronik Müzik” kitabı, müzisyenlerimize de müzikseverlerimize de ve doğaldır ki müzik yapımcılarımıza da çok yabancı olan elektronik müzik kavramına açıklık getiriyor. Elektronik müzik bestecilerimize bugüne değin gereken önemi vermeyi bırakın, ilgi göstermeyi bile esirgedik. Biz bu satırlarda Mimaroğlu’nun elektronik müzik ile bilgisayar üzerine yaklaşımlarına değineceğiz. Söz bestecinin:
– Bilgisayarın günlük hayatta kullanılan birçok araca girmesi gibi elektronik müziğe yarayan araçlara da katılması olağandı Bir ütü ya da fotoğraf makinesi kullananın çoğu kez bu araçların içinde bilgisayar olduğunu bilmemesi gibi bir elektronik müzik stüdyosunda yakın yıllarda yapılmış bireştireçlerden* biriyle işlemlerini yürüten besteci de o aracın sayısal dizgeyle çalıştığını sırası düşüp öğrendiğinde “demek ki ben bilgisayar kullanıyormuşum da haberim yokmuş” diyebilir. Sözünü ettiğimiz yaygınlığın sonucu, bilgisayarla yapılan elektronik müzik bir uzmanlık alanı olmaktan çıkmıştır (gereği tartışılabilir bir tutkuyla böyle bir uzmanlığı sürdürenler varsa da). Ne ki, sayısal dizgelerle çalışan bireştireçler yeni bir “uzmanlık” türü geliştirmiştir; bu araçları kullanmayı öğrenmenin güçlüğünü gidermeye yardımcı bir uzmanlık. Her bir bireştireçle, onun nasıl kullanılacağını anlatan kalın bir el kitabı da birlikte satılmaktadır. Belirli bir bireştirecin kitabının içindeki bilgiler ancak o kitaba uygulanabilir; başka bir bireştireçle karşılaşıldığında onun da kitabını okumak gerekir. Bireştireçlerin özellikle pop müziği alanındaki plak stüdyolarında yaygınlığı, bunları kullanmak isteyen, ama nasıl çalıştırılacaklarını bilmeyen çalgıcıların “programcı” denilen bir uzman kişiye başvurmalarını gerektirmektedir. Boyunu ilk olarak bilgisayar öncesi bireştireçlerin çağında göstermeye başlamış olan bu uzman kişi kendince birkaç ses hazırlar ya da çalgıcının istediği ses türlerini yaklaşık olarak elde edip saptar; çalgıcı da bireştirecin tuşlarına bastığında o seslerle çalmış olur. Programcı ancak bir ya da birkaç tür bireştireçte uzmandır; bilmediği bir bireştirecin yanına yaklaşmak istemez.
– Elektronik müzik bestecisi nasıl stüdyodaki bütün araçları kullanmayı öğrenmekle yükümlüyse, bu araçlardan biri, belki de başlıcası olarak orada bulunan ve stüdyodaki araçlardan birçoğunun görevlerini bir araya getiren çağdaş bir bireştirecin de nasıl çalıştırılacağını öğrenmek zorundadır. Ona bu öğreniminde hem stüdyonun öğretmen durumundaki teknik kişisi, nem de bireştirecin el kitabı yardımcı olur. Sıkıya düşen bestecinin bir programcı çağırması gibi gülünç bir durum söz konusu değildir.
İnsanın aklına neler geliyor. Bürolarına hasbelkader bir bilgisayar alıp da “Efendim bu çağda artık bilgisayarsız olmuyor” diye gerinen, zavallı sabit diski korsan kopye yazılımlarla doldurup, ondan sonra bilgisayarı kullanmak için özel öğretmenden, meslek odası kurslarına değin çeşitli yollar deneyen kişileri hatırlatmıyor mu biraz da? Nasıl ki synthesizer sayesinde ne müzik ne de sesörgüsü** çıkmıyorsa, müzik koroner ve beyin damarları arasında bir yerlerde imal ediliyorsa, bilgisayar kullanıcısı da doğru adresi doğru sokakta arayıp bulmalı, değil mi? Şimdi “nereden çıktı şu bilgisayarmış korsan kopyaymış” diyeceksiniz; “sen bu satırların yazarı yazılım satıcılığına mı başladın, hani konumuz sanat olacaktı?” Bugünlerde sanat üzerine konuşmanın pek modası yok ama, elden ne gelir, çağdaş müziğe biraz bile olsa ilginiz varsa ve İlhan Mimaroğlu’nu halen tanımıyorsanız, çok fazla gecikmiş sayılmazsınız; onu tanıyın, eserlerini dinleyin, diğer kitaplarını okuyun; çağdaş düşünen insanı bulun. Eğer dogmatizm ve önyargı ve art niyet sizden uzak durmayı başarabilmişse, günün adamı olmaya prim vermeyen bir yapıdaysanız, onu ve yaklaşımlarını çok seveceksiniz. Moda dedik de aklımıza geldi, moda hep yenileniyor, ne derdik hani update oluyor; pekiyi upgrade oluyor mu? Oluyor ama, nasıl oluyor?
– Bugünün en ileri sayısal bireştireçleri yanında eski günlerin elde kalmış bireştireçleri belirli işlemlere daha yatkın sayılabilirler. Öte yandan, teknolojinin hızla ilerlemesi sonucu, bir yıl öncenin bir sayısal bireştireci eskimiş sayılabileceği gibi, yeni bir teknolojik aşamayı örnekleyen bir araçta bulunmayabilecek bir iki özellik taşıması nedeniyle elden çıkarılmayı doğrulamayabilir. Bugün uçağa biniyoruz diye bisikletleri hurdaya çıkarmanın ya da atları öldürmenin gerekmeyeceğini söyleyelim.
Üstat haklı da biz bilgisayar dünyasında yaşayanlar bu konuda nasıl davranıyoruz. İşini görmek için 80286, hadi biraz daha insaflı davranalım 80386 bir PC ile yetinebilecek olanlar çok megahertz’li Pentium’ların peşinde koşmuyor mu? Ya da sözcük işlemci ve elektronik tablolamanın ötesinde bilgisayara gereksinimi olmayanlara koca koca sistemler satılmaya çalışılmıyor mu? Şimdi de donanım satıcılığına mı soyundun diyenlere tek sözümüz var, yanılıyorlar.
Yine daldık bilgisayara, neyse biz konumuza dönelim ve biraz da MIDI’den söz edelim.
– Bu terim, “Müzik Aracı Sayısal Ortak Yüzeyi” anlamına gelen Musical Instrument Digital Interface’in kısaltılmışıdır Sayısal dizgeyle çalışan müzik araçlarının birbirlerini denetleyebilmeleri olanağı sağlayan MIDI bağlantısıyla, örneğin iki ya da daha çok bireştirecin işlemleri birbirleriyle uyumlu koşullar içinde gerçekleştirilebilir. Böylece iki bireştireç arasındaki bağlantıyla, birini çaldığınızda öbürünün sesi elde edilir. Ya da gene örneğin bir sayısal üfleme çalgısının sesleri piyanodan, piyano sesi olarak çıkar. Ne ki böyle bir sonuç için MIDI’ye uyumlu bir piyano gerekir. Var mı böylesi?
Gerçek anlamda henüz icat edilmedi, tabii bir kaç satır sonra üstaddan öğrendiğimiz, Yamaha’nın Disklavier adlı piyanosunu saymazsak.
Elektronik müzikçinin sayısal yardımcılarının bir diğeri ve de en önemlilerindin biri olan sequencer’a geldi sıra. Yazarın belirttiğine göre ilk sequencer 1960′larda geliştirilmiş. Donald Buchla’nın geliştirdiği bireştireç hem de, içindeki titreçlerin herbirinden değişen voltajlarla elde edilen ses yüksekliklerinin istenen sıraya konması ve bir araya getirilebilmesi olanağını sağlamasıyla, sayısal sıralayıcıların, sequencer’ların bugünün açısından ilkel sayılması gereken bir öncelini sunuyordu. Sequencer bugün elimiz ayağımız; koroner damarlar ile beyin arasında ürettiğimiz tüm notaları ona emanet ediyoruz ve bir marangozun tezgahından yararlanması gibi bir hizmet alıyoruz. Sıralayıcının her bir yolu, sanki birbirinden bağımsız şeritler üzerine tek yollu olarak yazılmış sesler gibi kısaltılır, uzatılır, gerektiğinde tersten okunur, seslerin sırası değiştirilebilir, yanlışlar düzeltilebilir, yeni sesler istenen sırada eklenebilir, bir yoldan öbürüne ses aktarılabilir; sonuçta da bütün bu yollar bir süre uyumu içinde birleştirilebilir. Bilindiği gibi sequencer ya da bilgisayarımız bu sesleri değil, seslerin veri tiplerini belleğinde saklar: Performansa ilişkin nota, volüm, pan gibi kanal mesajları ve synthesizer’ın ses özelliklerine kumanda eden sistem mesajları. Bir de tam “bizim millet mesajı olan şarkıları seviyor, bu mesajı veremeyeni de kabul etmiyor” gibi eksi dört düzeyinde bilgece yorumlar yapanlar var, ama bunların MIDI mesajlarıyla ilgisi yok neyse ki. Birleşik Amerika’lı ozan Bob Dylan yıllar önce bir röportajda dalgasını geçmişti, “Mesajı olan şarkı mı olurmuş?” diye. Bizim millet kavramı ile ne kastediliyor bilemiyoruz ama, mesaj verdiklerini iddia edenler, “mesajlarını neye göre compile ediyorlar acaba” diye insan kendi kendine sormadan da edemiyor. Sözümona verdikleri mesajları bizim millet istiyor olamaz, o halde bu mesajları verenler Neptün gezegeninden mi geliyor ve oradaki bir millete sesleniyor? Geldiğini iddia edenler de yok değil ya neyse…
Biraz da seslerin kaydedilerek işlenmesinden söz edelim. Elektronik müzikle ilgilenen sanatçının, eserini geliştirme yolunda en büyük yardımcısı sampler’dan söz ediyoruz.
– Örnekleyici (sampler), sayısal ortamın getirdiği bu önemli araç, mikrofon yoluyla doğa seslerinin (bu ara çalgı ve insan seslerinin) saptanıp türlü işlemlere uyruk tutulmasına olanak verir.
Elektronik müzik bestecisi, geleneksel yöntemle teyp ve bant ile yapabildiği pek çok editing işlemini bilgisayarda çok daha zahmetsizce gerçekleştirebilir. Kesme, kopyalama ve yapıştırma işlemlerini basit bir ses kartı ile gerçekleştirmek olanaklı. Biraz sabırla ve kaliteli bir ses kartıyla, Pentium ayarı bir bilgisayarla, eski kayıtlı bantlarınızı kurtarabilirsiniz de. Bir sesin kaydedilerek, oktavlara dağıtılması ve klavyenin tuşlarına atama yapılarak kullanılması artık alışılageldik işlemlerden oldu. İyi bir klavyeci için, tuşları ve bender’ı başarılı kullanarak, synthesizerıyla yaylı tambur çalma simülasyonu yapmak hiç zor değil. Gerçi elektronik müzik bestecisi için, müzik enstrümanlarını clone’lamak hiç de ilginç ve aranan bir etkinlik sayılmaz, biz bunu şu anda pop diye bilinen müziği yaptığını öne süren sampler cambazlarına örnek olsun diye söyledik. Yoksa kimin umurunda binlerce dolarlık sampler cihazının hakkını vererek elektronik müziğine kafa yormak. Ancak birgün denk düşer de 2/5BZ dinleme şansınız olursa, o zaman bizde de sampler cihazının hakkı verilebiliyormuş dersiniz.
– Bir örnekleyicinin, saptanan sesin istenen bölümüne kolayca erişme olanağını sağlaması, gerektiğinde seçilen bir bölümü tıpkı şerit üzerinde çemberlenmiş bir ses gibi yinelemesi baş koşullardandır. Biraz da, bir zamanlar analog olarak büyük güçlüklerle sağlanabilen çok önemli üç yardımcı efektten söz edelim. Tabii eski toprak besteciler için güçlüğü pek de önem taşımadığına inanarak. Sayısal geciktirme (digital delay) işlemiyle yankı ve koro etkileri elde edilir. Yankı etkisi için ses geciktirilerek yinelenip hem de ertelenirken gitgide sönmesi sağlanır; yankı odasında elde edilen etkinin niteliği gibi bir sonuçtur bu. Koro etkisi (chorus effect), tek bir imi küçük geciktirmelerle ve öne almalarla çoğaltır. Böylece tek bir çalgıcının ya da şarkıcının çaldığı ya da söylediği, birçok çalgıcı ya da şarkıcıdan çıkıyormuş gibi işitilir… Dikey olarak uyumlanmış bir bir koro etkisi isteniyorsa uyumlayıcıya (harmonizer) başvurulmalıdır. Bu araç, kaynaktaki tek sesten birçok başka yükseklik elde eder.
Son olarak elektronik müzik bestecisinin vazgeçilmez yardımcısı, stüdyo gereci mixer’a değinelim.
– İster bilgisayarla çalışsın ister analog, besteci eserini oluştururken, yarattığı sesleri karıştırmak gereksinimini duyacaktır. Tüm sürecin bilgisayar ortamında gerçekleşmesi durumunda bile mixer gereklidir. Bilgisayarın karıştırıcılara da girmesinin bir sonucu olarak, gene plak stüdyolarında kullanılan karıştırıcılarda, yakın yıllarda bellek dizgeleri de yer almaya başlamıştır. Bunun amacı, karıştırma işlemleri üzerinde çalışan teknik kişilerin, bu işlemlerin bir evresinden öbürüne geçtiklerinde ya da çalışmalarına bir süre ara vermeleri gerektiğinde, saptadıkları ses gücü oranlarının unutulmamasını sağlamaktır. Yararlı bir kolaylıktır bu gerçi, ama bir karıştırıcıya ödenmesi gereken parayı iyice yükseltir. Hem elektronik müzik stüdyolarında bellek gerektirebilecek işlemler yalnız ses gücü denetimine bağlı değildir. Öbür işlemler söz konusu olduğunda gene sayısal ortam bir güncel konu olarak karşımıza çıkıyor.
Bu satırlarda daha çok, bir elektronik müzik bestecisinin bilgisayar kullanmaya niyetlenmesi durumunda oluşacak gereksinimlerine değindik. Sözü geçen sistemler pop müziğinde daha yaygın bir kullanım alanı bulmuş durumdalar, ancak yaratıcılığa ne kazandırdığına ve neler alıp götürdüğüne dokunmadım. Kısaca değindiğimiz bu konuları gün gelecek daha ayrıntılı ele alacağım; elektronik müziği daha derinlemesine ele alacağız, İlhan Mimaroğlu’ndan yine söz edeceğim ve örneklemeler yapacağım. Müzikte bilgisayar kullanımının yaratıcılık boyutuna değineceğim.
En son olarak Elektronik Müzik’in 43. sayfa ve 23. bölüme bir göz atıyoruz; biraz karamsar gibi yazarımız:
– Elektronik müzik de acaba Gelecekçilerin*** müziği gibi, günün birinde tarihin akımları içinde unutulup gidecek mi? Yalnızca bir “yaratış iklimi” ortaya çıkarmış olmakla kalıp, başka akımları etkileyip, onların ilkelerine karışıp, kimliğini iyice yitirdikten sonra, geleceğin bir başka çağının, bir başka akımının öncüsü mü sayılacak yalnızca? Ya da bir başka kimlikle, başka özelliklerle mi ortaya çıkacak?
* Sanatçı synthesizer yerine türkçe bu sözcüğü kullanıyor
** İngilizcedeki sound sözcüğüne en yakın karşılık
*** Futuriste